Kısa Hikaye Örnekleri

KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ - A’DAN SONRA NE GELİR?

Kalabalık bir ilkokulun birinci sınıfında, kırk-elli öğrencinin gürültüsüne, yaramazlığına rağmen öğretmen hiç şikayetçi değildi. Çünkü hepside okuma yazma öğrenebilmek için istekliydi. Harfleri tanıyor, kelimeleri sökebiliyorlardı. Ama bir öğrenci vardı ki, öğretmen ne yaptıysa çocuğa daha“a” harfini bile söyletememişti. Her defasında yaşanan aynıydı:
    
Öğretmen tahtaya kocaman bir “A” harfi yazıyor, sonra çocuğun yanına gelip “A” diyor, onunda tekrar etmesini istiyordu. Ama çocuk her defasında kollarını göğsünde birleştirip dudaklarını sıkı sıkıya yumuyor, sonra da “hayır!” dercesine başını öne arkaya sallayıp duruyordu. Öğretmen ne kadar yalvarırsa yalvarsın, ne kadar “A” demenin sana hiçbir zararı yok, sen çok akıllı bir çocuksun, haydi...” dese de sonuç değişmiyordu.
   
 Sonunda öğretmen pes edip çocuğun anne babasını okula çağırdı. Üçü bir yandan çocuğu “a” demesi için iknaya çalıştılar. Israrlara dayanamayan çocuğun ağzından nihayet bir “a” sesi çıktı.
   
 Bu büyük başarı öğretmeni sevince boğmuştu! “Bak gördün mü, ne kadar güzel “a” dedin. Şimdi bir de“b” de bakalım.”

Öğretmenin bu isteği, cin bakışlı çocukta beklenmedik bir tepkiye neden oldu . küçük çocuk yumruğunu sıraya patlattı ve bağırarak şöyle dedi:

“Biliyordum ben, biliyordum! “A” dediğimde ardından “B” nin sonrada diğerlerinin geleceğini biliyordum. Daha sonra da benden okumamı-yazmamı isteyeceğinizi de biliyordum. “A” yı da o yüzden söylemek istemiyordum zaten!”


KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ  - AVUCUN İÇİNDEKİ TAŞ


    Çocuk sayılabilecek kadar küçük yaştaki bir genç, değerli taşlara ilgi duyuyordu, bu yüzden mücevherler ustası olmaya karar verdi. ‘Bu mesleği yapacaksam iyi bir mücevher ustası olmalıyım’ diye düşünerek ülkedeki en iyi mücevher ustasını aramaya başladı. Sonunda buldu; yanına vardı, bir süre bekledikten sonra usta tarafından kabul edildi.
   
 ‘Anlat dinliyorum’ dedi usta. Genç anlatmaya başladı, taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlattı.
    
Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinledi, sözleri bitince de ona bir taş uzattı, ‘bu bir yeşim taşıdır’ dedikten sonra gencin avucuna taşı bıraktı ve eliyle gencin avucunu kapattı.
    
‘Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma. Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle güle’dedi ve şaşkın genci öylece bırakıp kalktı, odadan çıktı.
    
Delikanlı evine döndü, kendisini merakla bekleyen annesiyle babasına neler olduğunu anlattı. Anlattıkça da kendisine çok anlamsız gelen bu hareketi soğuk konuşması nedeniyle kızdığı ustaya olan öfkesi artıyordu. Günler geçmeye başladı. Genç sürekli söyleniyor, ama avucunu hiç açmıyordu: ‘Nasıl olurda böyle budalaca bir şey yapmamı ister…Birde ülkenin en iyi mücevhercisi olacak …Bu saçmalığa bir yıl boyunca nasıl katlanırım, böyle bir eziyetle nasıl yaşarım?...Bu ne biçim ustalık?...Ustalık kaprisi yapacaksa bari başından yapmasaydı..’
    
Devamlı söyleniyor, her önüne gelene ustadan yakınıyor, ama avucunu açmıyordu. Avucu kapalı uyuyor, bütün işlerini diğer eliyle yapıyordu. Ve bu duruma da giderek alışmaya diğer elini çok rahat kullanmaya başladı. Uyurken de yanlışlıkla avucu açılıp düşmesin diye hep yarı uyanık uyuyordu.
    
Böylece bir yıl geçti, her günkü zorluklarla dolu, her gecesi yarım uykuyla yaşanmış bir yılı tamamlamıştı.
   
 Ve o gün geldi. Genç tam bir yıl sonra büyük ustanın karşısına çıktı. Usta onu bir süre beklettikten sonra yanına gelince, genç adam ne kadar saçma bulursa bulsun, bu sınavı başarıyla tamamlamış olmanın verdiği gururla elini uzattı, avuncu açtı.
   
 ‘İşte taşın’ dedi, ‘bir yıl boyunca avucumda taşıdım, şimdi ne yapacağım?’
    
Yaşlı usta skin bir sesle cevap verdi:
    
‘Şimdi sana bir başka taş vereceğim , onu da aynı şekilde bir yıl boyunca avucunda taşıyacaksın..’
    
Bu söz üzerine genç bütün sükunetini kaybetti, bağırıp çağırmaya başladı. Yaşlı ustayı bunaklıkla, delilikle suçladı, mücevher ustalığını öğrenmek için gelen genç bir insana böyle eziyet ettiği için hasta olduğunu bağıra çağıra söyledi.
    
Genç bağırıp çağırırken, yaşlı usta ona hissettirmeden bir taşı avucuna sıkıştırmıştı bile. Öfkeden yüzü kıpkırmızı olan genç, bir yandan bağırıp çağırırken avucundaki taşı hissetti. Durdu, taşı biraz daha sıktı ve heyecanla haykırdı:
    
‘Usta! Bu taş, bu taş yeşim taşı değil ki!’

KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ - ENGELLER İÇİMİZDE

Bilge, küçük bir gölün kenarında oturmuş tefekkür ediyordu. O sırada bir köpeğin tuhaf hareketleri dikkatini çekti. Çok susamış olduğu belli olan köpek gölün kenarına kadar geliyor, tam su içecekken kaçıp gidiyordu. Köpeği dikkatle takip eden bilge, onun suyun yüzeyinde gördüğü kendi aksinden korkup kaçtığını ve susuzluğunu bir türlü dindiremediğini anladı.

Köpek sonunda susuzluğa dayanamayıp göle atladı ve kana kana su içti. Bilge o sırada yanında oturmakta olan arkadaşına dönüp şöyle dedi:

“Bu basit gibi görünen olaydan ne ders çıkardım biliyor musun? Bir insanın gayesi ile engel çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkular ve vehimlerdir. Yani, kişi kendi engelini kendisi kurar. Ancak bu engeli, yani kendisini, aştığında gayesine ulaşabilir.”

Bilge biraz daha düşündükten sonra şunları ekledi:

“Belki de bir başka ders bundan daha önemli: İnsan ne kadar çok bilgili olursa olsun, susamış bir köpekten bile bir şeyler öğrenebilir.”

KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ - EN GÜZEL GÜL

    
Köyün en güzel kızıydı. Omuzlarına kadar inen saçları, kömür karası gözleri, aşıklarının dolunaya benzettiği yüzü…Köydeki bütün gençleri ona aşık etmeye yetmiş de artmıştı bile. Evlilik çağına girmişti ve neredeyse her akşam bir talibinin annesi-babası evlerine gelip onu istiyordu.
   
 Ama o bir türlü kimseyi beğenmiyordu. Kendisiyle evlenmek isteyen her gençte mutlaka bir kusur buluyordu. Kiminin boyu kısa, kimin fazla uzun ; kimisi çok şişman, kimisi çok zayıf; kimi çok fakir, kimisi çok cimriydi onun gözünde.
    
Köydeki gençlerden birisi, diğerlerinden farklı sevdi onu. Sevdalandı, gözü ondan başka kimseyi görmedi. Güzel kızın da kendisine karşı zayıfta olsa ilgisi olduğunu hissediyordu. Ümitlendi, gönderdi anne-babasını ve oda aynı cevabı aldı Hayır!
    
Ama bir tek o sevdası uğruna köyünü terk etti. O köyde yaşayamayacağına karar vermişti. Yıllar yılı dönemedi oraya. Hiç evlenmedi. Aşkını kalbine gömdü, üstüne toprağı atmak yıllara kaldı.
   
 Artık orta yaşa gelmiş adam bir yolculuk sırasında köyünün yakınlarından geçiyordu. Ne olduğunu anlamadan kendisini önce köyünde sonra gençlik sevdasının evinin önünde buldu. Kapıyı çaldı. Kapıyı açan orta yaşının getirdiği kırışıklıklara rağmen güzelliği dikkat çeken kadın, onu görür görmez tanıdı ve içeriye buyur etti. 
    
Kadın evlenmiş çoluk çocuk sahibi olmuştu. En küçük oğlu o sırada evdeydi. Adam korka korka kiminle evlendiğini sordu ona. Aldığı cevapla beyninden vurulmuşa döndü. Çünkü kadının evlendiği adam o zamanlar köyün en kısa boylu en çirkin en fakir delikanlısıydı. Evlendiği adam bir iki sene önce bir kazada ölmüştü.
    
‘Ama’ diye kekeledi adam ‘Nasıl olur?’ ‘Köyün bütün gençleri senin peşindeydi. Kiminle istesen evlenebilirdin. Böyle bir şey nasıl olabilirdi?’
    
Kadın hüzünle başını önüne eğdi ve ‘senden bir şey isteyeceğim’ dedi. ‘Belki o zaman beni anlarsın.’Sonra da istediğini söyledi:
    
‘Evin arkasındaki bahçede yol boyu uzanan güllerin içinden bana en güzelini getirmeni istiyorum senden. Ama bir tek şartım var. Hiçbir zaman geriye dönmeyeceksin, gülün yanından geçip gittikten sonra bir daha asla dönüp alamazsın onu.’
    

Adam, bahçeye çıktı ve titrek adımlarla yolun iki kenarında dizili güllere bakmaya başladı. Bir türlü en güzel gülü seçemiyordu. Çünkü bir zamanlar kalbine hükmeden aşkının hep daha iyisine layık olduğunu düşünüyordu. 
   
 ‘Bu güzel, ama daha güzel vardır ileride. Şu da olmaz, rengi soluk. Bu daha tam açmamış…’ derken kendisini yolun sonunda buluverdi. Karşısına çıkan duvar yolun bittiğini haber veriyordu. Birden kalbi buruldu.
   
 ‘Eyvah!’ dedi kendi kendisine. ‘Bu güzelliğe layık gülü götüremeyeceğim. Bütün güzel güller arkada kaldı. Bir tek şu sağımda duran, solmaya, buruşmaya yüz tutmuş yapraklarının kimisi dökülmüş gül duruyor.’
    
Hiç gül götürmemektense, bütün kusurlarına rağmen o gülü götürmeyi tercih etti. 
    
Çaresiz o gülü kopardı ve eve girdi. Kadın mahzun gözlerle önce güle sonra da adama baktı ve sordu:
    

‘Şimdi anladın mı? Kimseyi beğenmeyip reddederken yılların nasıl geçtiğini anlayamadım bile. Eski kısmetlerim teker teker evlendiler, çoluk çocuğa karıştılar. Sonunda kimse bana talip olmamaya başladı. En sonunda, bütün kusurlarına rağmen şimdiki kocamın talebini kabul etmek zorunda kaldım. Ama, inan çok mutluyum. Çünkü, kendimi beğenmişliğimden, hırsımdan ve kanaatsizliğimden eser kalmadı. Bana verilen her nimet için şükredebiliyorum artık.’ 

KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ - FOTOĞRAFIM ÇEKİLİYOR
    
Bir anne okulun dağılma saatinin geldiğini fark etti, o sırada yağmur yağacak gibiydi. Sekiz yaşındaki kızını almak için arabasını okula doğru sürdü.
    
Okulun sokağına döndüğünde kendisini gören kızı kaldırımdan arabaya doğru koşmaya başladı. O sırada bir şimşek çaktı ve küçük kız durup yüzünü gökyüzüne çevirdi, gülümsedi, sonra annesinin arabasına koşmaya devam etti.
    
Başka bir şimşek çaktı ve küçük kız yine durdu, gökyüzüne doğru baktı, gülümsedi ve koşmaya devam etti. Böylece, aynı hareketleri bir kaç defa yaptıktan sonra nihayet annesinin arabasını park ettiği yere ulaştı.
    
Kızının tuhaf davranışlarından bir şey anlamayan anne sordu: ’Kızım niçin sürekli olarak durdun ve gökyüzüne gülümsedin?’
   
‘Öyle yapmam gerekiyordu anneciğim, çünkü melekler fotoğrafımı çekiyorlardı.’


KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ - GERÇEK CESARET


Bilge sultanın vezirlerinden birisini baş vezirliğe tayin etmesi gerekiyordu. Bu göreve layık veziri bulabilmek için bütün vezirlerini etrafına topladı ve onları bir sınava tabi tuttu. Onları o güne kadar gördükleri en büyük ve ağır kapının önüne getirip şöyle dedi:

“Sizler çok akıllı ve güçlü insanlarsınız ümit ediyorum ki içinizden birisi ülkemin şu en büyük kapısını açabilir. Şimdi sizi kapıyla baş başa bırakıyorum. Göreyim bakayım, hanginiz açabilecek bu kapıyı.”

Saray mensuplarından bazıları daha kapıyı görür görmez dudaklarını büküp bu kapıyı açmanın mümkün olmadığına karar vermişti. Diğerlerine göre daha akıllı sayılabilecek bazıları kapıyı daha yakından incelediler, ama kapının azameti karşısında onlar da pes etmekte gecikmedi. Kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda bu kapının imkanı yok açılmayacağında fikir birliği ettiler.

Sarayın en seçkin adamları kapının karşısında ümitsizce beklerken, o zamana kadar saygısından öne geçemeyen en genç vezir diğerlerinin arasından sıyrılarak kapının yanına gitti. Onu şöyle bir gözden geçirdi. Sonra da onu elleriyle yokladı. En sonunda, bütün kuvvetiyle kapıya yüklendiğinde ağır kapı ardına kadar açıldı.

Meğerse kapı zaten tam kapalı değildi ve onu açabilmek için gereken sadece deneme cesareti gösterebilmekti. Sultan bu cesareti gösterebilen genç vezire şunları söyledi:

“Sadece görüntüye bakarak daha baştan ümitsizliğe kapılmadın, sonunda başarısız kalacak olsan bile deneme cesareti gösterdin. Bu yüzden, baş vezirlik makamına seni tayin ettim.”


KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ  - GERÇEK DOST ÖLDÜĞÜNDE
    
Bir zamanlar, hemen her konuda derin bilgisi bulanan ve sözleriyle herkesi kendisine hayran  bırakan bir alim yaşardı. Yaşadığı toplulukta herkes, o ne söylerse  onaylar, kimse ona karşı çıkmazdı.
    
Bir kişi hariç. İshak ismindeki bu adam, alimin yorumlarıyla ters düşmekten çekinmez ve yanlış gördüğü notaları cesurca dile getirirdi. Alimin etrafındaki toplulukta bulunan herkes İshak’ın bu çıkışlarından rahatsız olur ama ellerinden bir şey gelmezdi.
    
Bir gün İshak öldü. Cenaze merasimi sırasında insanlar Alimin son derece üzgün olduğunu fark etti.

‘Neden bu kadar üzüldünüz?’ diye sordu birisi ‘o neredeyse her söylediğinizi eleştirirdi’

‘Şu an cennete kanat çırpan arkadaşım için üzülmüyorum’ diye cevap verdi alim. ‘Kendim için üzülüyorum. Herkes beni hayran hayran dinlerken, o mertçe hatalarımı yüzüme vuruyor ve beni tekamüle zorluyordu. Şimdi o yanımda yokken gelişmemekten korkuyor ve üzülüyorum.’

KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ - GRAMER HATASI


Bir zamanlar hayatı gramer kurallarıyla uğraşmakla geçen bir dilbilimci bir gün dikkatsizlikle bir kuyuya düşmüştü. Kuyunun duvarları kaygan olduğu için bir türlü tırmanıp yukarı çıkamıyordu. Kuyunun yanından geçen birisinin kendisini duyup kurtarması için bağırarak yardım istemeye başladı.

Bir müddet sonra, oradan geçmekte olan bir köylü, gramercinin yardım şsteyen sesini işitti. Hemen yardım teklif etti:
“Elini uzatır mısınız, ben de seni kurtarsam.”

Gramerci cevap verdi:

“Yardımını elbette ki isterim ve takdir ederim. Ancak belirtmeden geçemeyeceğim ki, demin kurduğun cümlede bir sürü gramer hatası yaptın.”
“Demek öyle” dedi köylü. “Ben en iyisi şimdi gideyim gramerimi biraz düzelteyim. Hata yapmaz hale geldiğimde gelir seni kurtarırım.”

Ve gramerciyi kuyunun dibinde bırakarak oradan uzaklaştı.


KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ - HANGİ PARMAĞI EMMELİ?


Bir gün bir psikiyatriste 30 yaşlarında bir adam geldi. Adam o yaştaki insanlarda nedir görülebilecek bir halden muzdaripti. 

“Başparmağımı emmeden duramıyorum” diye şikayet ediyordu.

Psikiyatrist, hastasını dinledikten sonra “Fazla kaygılanmana gerek yok” dedi. “Yalnız her gün başka bir parmağını em.”
Bu tavsiyeye fazlasıyla şaşırsa da, hasta denileni yaptı. Fakat, elini ağzına her götürdüğünde bilinçli bir kara vermesi gerekti. Doğru ya, o gün sıra hangi parmağındaydı? Daha hafta dolmadan psikiyatristin kapısını mutlulukla çaldı. Alışkanlığını terk edebilişti. 

Hastasının anlattıklarını gülümseyerek dinleyen psikiyatrist, daha sonra şöyle dedi:

“Bir kötü yanımız alışkanlık haline gediğinde onunla başa çıkmak zorlaşır. Ama bu alışkanlık yeni tutumlar edinmenizi, yeni kararlarda ve tercihlerde bulunmanızı gerektirdiğinde, onun bu çabaya değmediğini anlayıveririz. Ve ondan kurtuluruz.”

KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ  - İYİ HABER


Hem usta bir golf oyuncusu, hem de yürğini başka insanların dertlerine açabilen melek gibi bir insandı. Bir gün, ülke çapında bir turnuvada şampiyon oldu. Ödül olarak uzatılan çeki aldı ve kameralara gülümseyerek soyunma odasına doğru yürüdü.
    
Birkaç dakika sonra golf tesislerinden çıkıyordu ki, arabasına ulaşamadan genç bir kadın yaklaştı yanına. Kadın onu kutladı, sonra da çocuğunun çok ciddi bir hastalığa yakalandığını ve ölümün eşiğinde olduğunu söyledi. Hastane ve ilaç masraflarını nasıl ödeyeceğini bilemiyordu.
    
Şampiyonun yüreği burkuldu bu hikaye karşısında . cebinden çıkardığı çekin arkasını imzaladı, sonra da ‘umarın bebeğine faydası olur’ diyerek kadının eline iliştirdi.    
    
Aradan bir hafta geçmişti. Golf şampiyonu bir kulüpte yemek yiyordu. Yanına golf derneğinin bir yetkilisi geldi ve ona ‘Sizin geçen hafta turnuvayı kazandıktan sonra parkta bir kadınla karşılaştığınızı söylediler.’dedi. Şampiyon onaylayarak başını salladı.
    
‘Şey’ dedi yetkili, ‘Size bir haberim var. O kadının bir sahtekar olduğu ortaya çıktı. Hasta bebeği filan yokmuş. Evli bile değilmiş.’
    

‘Demek öyle?’ diye sordu şampiyon ‘Demek kadının ölmek üzere olan bir bebeği yok.’
    
‘Hayır yok’ diyen yetkiliye şampiyon derin bir iç çekerek şu karşılığı verdi:
    
‘Biliyor musun, bir haftadır duyduğum en güzel haber bu!’


KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ  - KİRLİ VİTRİN
    

Esnaftı. Küçük dükkanında sattığı kumaşlarla geçimini sağlamaya çalışırdı. Yalnız bir huyu vardı, aynı  sokaktaki rakiplerinin vitrin camları çok kirli diye sürekli şikayet ederdi. Meslektaşları onun bu dırdırlarında bıkmış usanmışlardı. ‘Neden şehirdeki en kirli vitrin bu adamlarda, anlamıyorum’ diye söylenirdi sık sık. Bir gün kahvede otururken işi iyice ileriye götürdü ve diğerlerine karşı kırıcı davrandı.
    
Kahveden ayrılmadan önce, sokağın karşısında buluna başka bir esnaf ona şöyle seslendi 

‘Sen önce git kendi vitrinini yıkayıp temizle.’

O da önce ‘Benim vitrinim temiz’ dese de, diğerlerine ‘örnek’ olmak için vitrinini yıkadı. Ertesi gün kahvede otururken arkadaşları onu şu sözleri söylerken duydular:

‘İnanmıyorum. Böyle bir şey olmaz. Ben vitrinimi yıkar yıkamaz, sanki haber aldılar; rakiplerimin hepsi o akşam camlarını pırıl pırıl yapmışlar.’

Kendini beğenmiş esnaf bunları söylerken, diğer esnaflar, onun kendi vitrinindeki kirler yüzünden herkesin vitrinini kirli zannettiğini ve bunu ona söyleseler bile dinlemeyeceğini bildiklerinden sadece gülümsemekle yetindiler.

KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ - KİRLİ YUVA

Titiz mi titiz bir güvercindi ve yaşadığı yerin temizliğine son derece önem verirdi. Ama bir türlü anlamadığı bir nedenden ötürü, yuvasını bir kokudur kaplıyor ve orayı yaşanılmaz hale getiriyordu. Bu yüzden defalarca yuva değiştirmişti, ama her yeni yuvada aynı sorun kendisini arayıp buluyordu.

Temiz bir yuvada mutluluk içinde yaşama özlemini bir türlü gerçekleştiremeyen bu güvercin, bir gün, dalın üzerinde düşünceli düşünceli tünüyordu. Yanına, yaşlı bir güvercin geldi. Halini hatırını sorduktan sonra mutsuzluğunun nedenini öğrenmek istedi. Genç güvercin başından geçenleri tek tek anlattı. Temiz yuva sorununu bir türlü çözemediğinden şikayet etti.

Yaşlı güvercin anlayışla kafasını bir iki defa öne arkaya sallayıp şu cevabı verdi ona:

‘Değerli dostum, sen her yuva değiştirdiğinde sorunu çözemiyorsun ki! Aslında hiçbir şey değişmiyor. Çünkü seni rahatsız eden koku, yuvadan değil senden geliyor. Yapman gereken, farkında olmadan sürdürdüğün alışkanlıklarından vazgeçmek ve kendini değiştirmek…’


KISA HİKAYE ÖRNEKLERİ - KUYRUKTAKİ MUTLULUK


Delikanlı kedi, bahçede bir taraftan derin bir sükunetle güneşlenen, bir taraftan da kuyruğunu mutlulukla sallayan babasının yanına geldi. Genç kedinin yüzünden ve halinden mutsuzluğu apaçık okunabiliyordu. Bir müddet yanına oturduktan sonra, sıkıntısını babasına açtı:
    
‘Şey, baba bilirsin, kediler hayatlarındaki en güzel ve önemli şeyin kuyruklarını yakalamak ve böylece mutlu olmak olduğunu düşünürler. Ben de böyle düşünüyorum. Ne var ki, şimdiye dek ne yaptıysam kuyruğumu ve de mutluluğumu yakalayamadım. Çok mutsuzum. Ne yapacağımı bilemiyorum.’
    
Baba kedi önce anlayışla gülümsedi, sonra da genç kediye şu cevabı verdi:
    
‘Evladım bende bir zamanlar senin gibi kuyruğumu yakalarsam mutlu olabileceğimi düşünürdüm. Bu yüzden de vaktim kuyruğumun peşinde koşmakla geçti. Ama aylar, yıllar geçtikçe şu gerçeği daha iyi anladım: Kuyruğumu kovaladıkça , onun ardında koştukça o bana yaklaşmıyor, tersine uzaklaşıyordu. Fakat, ne zaman onun peşini bırakıp kendi hayatıma baksam, o da benim ardımdan geliyordu. Bu gerçeği anladığımdan beri, şu an yaşadıklarımla ilgileniyorum ve kuyruğum benden hiç ayrılmıyor.'

1 yorum:

Blogger tarafından desteklenmektedir.