Yaşar Kemal

Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli olan Yaşar Kemal, Çukurova'da Hemite (Gökçedam) köyünde doğar. Annesi Nigar Hanım ile babası Sadık Bey, Van'ın Muradiye ilçesine bağlı şimdiki adı Günseli kasabası olan Ernis köyündendir. Sadık Bey, 1915 Van savaşlarını yaşamış, Erciş yöresinin tanınmış Luvan aşiretine mensuptur. 1915 yılında Rus ordusunun Van civarına gelmesi üzerine ailenin Çukurova'ya kadar sürecek bir buçuk senelik göç yolculuğu başlar. İlk olarak Diyarbakır'a gelen aile, Urfa'ya, daha sonra da İslahiye'ye gelir. Buraya gelene kadar yaşadıkları zorluklardan sonra, Yaşar Kemal'in annesine burası adeta bir cennet gibi gelmiştir.
"Anam, İslahiye'nin ormanlıklı serin dağlarına ulaştıklarında sevincinden düğün bayram ettiklerini söylüyordu. Orada, pınarın başında sıcak sularla yıkanmış, çamaşırlarını yıkamışlar, dört başı mamur bir şölene oturmuşlar."
Aile bir süre burada ikâmet ettikten sonra Çukurova'ya doğru yola koyulur. Bu yolculuk esnasında çocukları çok seven babası, yolda Yusuf adlı yaralı bir çocukla karşılaşır. Bu çocuk ileride Yaşar Kemal ve ailesine büyük acılar yaşatacaktır. Kadirli'ye gelen aile, İskan Komisyonu başkanı Arif Bey tarafından Hemite (Gökçedam) Türkmen köyüne yerleştirilir. Doğumuyla ilgili Yaşar Kemal, şu bilgileri verir:
"Ben Hemite köyünde 1923'te doğduğumu sanıyorum. Bana nüfûs kağıdım ilkokulu bitirdikten sonra verildi. Nüfûs kâğıdımda 1926'da doğduğum yazılı. Yanlış olduğunu biliyorum, Sonradan uğraşarak doğum tarihimin 1923 olduğunu saptadım. Belki de tam olarak doğru değil ama ne yapayım, yaşımı doğru saptayacak elimde hiçbir belge yok. Bir de köylüler yayladan geldiklerinde doğmuşum. Bizim Çukurovalılar o zamanlar yayladan ekim sonlarında dönerlerdi bu kesin."
Babası Sadık Yaşar, geç ve biraz zor, bir çocuk sahibi olduğundan dolayı oğluna her vesileyle kurbanlar kestirir. Öldürülmesinden bir yıl önce de at arabasından düşüp yaralanan oğlu Yaşar Kemal için Hacı Ağa'ya kurban kestirirken Hacı Ağa'nın elinden firlayan bıçak, küçük Kemal'in sağ gözünü kör eder. Babası, Yaşar Kemal 4.5 yaşındayken Hemite Camii'nde namaz kılarken evlatlığı' Yusuf tarafindan hançerlenerek öldürülür. Bu olaya tanık olan Yaşar Kemal'in 12 yaşına kadar dili bağlanır, kekeme olur. Babasının ölümü onu derinden etkiler. Babasının ölümüne uzun yıllar inanamaz. Uzun yıllar mezarlığın yanına uğramaz. Bu kırgınlığını,
"Herkesin babası yaşarken benim babam neden öldürülmüştü, bunu bir türlü anlayamıyordum. Öldüğünden dolayı ona derinden kırıldım, küstüm, "diyerek dile getirir.
Babası Sadık Yaşar öldürülünce Yaşar Kemal'in annesi Nigar Hanım'la amcası Tahir evlenir. Annesinin bu evliliğe razı olmasının nedeni, Tahir'in Sadık Yaşar'ın intikamım alacağına inanmasıdır. İyi bir çoban olmasına rağmen iyi bir ev reisi olmayan Tahir, kısa zamanda ağabeyi Sadık Yaşar'dan kalan mal varlığını tüketir. Servetinin çoğunu da Yaşar Kemal'in Kimsecik adlı eserinde Salman adıyla anlatılan ve ağabeyini vuran Yusuf'un öldürülmesi için harcar. Yaşar Kemal, 8 yaşına bastığında artık köyün en fakir ailelerinden biri olduklarının farkına varmaya başlar.
Yazıyla İlk Tanışma
Yaşar Kemal, bir gün köye bir çerçinin geldiğini görür. Çerçinin köylü kadınlara istediklerini verdiğini ve bunları bir deftere kaydettiğini görür. Bu yaptığı şeyin yazı olduğunu ve okuyup unutmamaya yaradığını öğrenir. Yazıyla tanışan Yaşar Kemal'in halk şairleri gibi şiir söyleme ünü, yakın köylere yayılmaya başlamıştır. 'Âşık Kemal' mahlasıyla söylediği şiirler dillerdedir. Köyüne Toroslar'dan iki gözden yoksun Âşık Ali gelir. Sabaha kadar onunla atışan Kemal'e Âşık Ali, "Sen bu yaşta bu kadarsan sonunda Karacaoğlan gibi olacaksın." der. Çocukluk yılları Yaşar Kemal'in, türküler söyleyip ağıtlar yaktığı yıllardır. Babasının koruyucusu olan 'Zalanın oğlu' adlı eşkıya öldürüldüğünde yaktığı ağıt onun için unutulmaz bir başlangıç olur. Önceleri oğlunun bu işlerle uğraşmasından rahatsızlık duyan annesi, bu ağıtı çok beğenir ve oğlunun uğraşısına artık ses çıkarmaz.
Eğitim Hayatı
9 yaşındayken arkadaşı Mehmet'le Burhanlı köyüne okuma-yazma öğrenmek için gider. 3 ayda gazete okuyacak seviyeye gelir. Burada Âşık Mecit adlı sınıf arkadaşının çıraklığını kabul eder ve ondan saz çalmayı öğrenir; ancak bu arkadaşının beşinci sınıfta ölmesine çok üzülür. Bu konuda babasının ölümünden sonra en büyük acıyla karşılaştığını dile getirir. 1938 tarihinde ilkokulu bitiren Yaşar Kemal ya Âşık Rahmi'nin köyüne gidip çırağı olacak ya da Adana'ya giderek eğitimini sürdürecektir. Adana'da bütün bir yaz çırçır fabrikasında çalışarak ortaokul için gerekli malzemeleri alır. Artık yazları çeşitli işlerde çalışmış hatta bostanlarda bekçilik yaparak okul masraflarım karşılamaktadır. Bekçilik yaparken doğayı enine boyuna incelemiştir. El yapımı kilimler, çarşıda marangozların ve demircilerin yaptıkları onun gözlem alanı olmuştur. Çukurova'yla içli dışlı bir yaşamı ilerideki eserlerinde kendini gösterecektir. Hemen hemen her romanında rastlayacağımız demirci, marangoz imgesi biraz da çocukluk yıllarına dayalı gözlemleri içselleştirilmesine bağlıdır. 1939'da 16 yaşındaki sanatçının ilk şiiri Seyhan, Adana Halkevi Dergisinde yayımlanır. Aynı zamanda Çukurova'nın köylerini dolaşarak Köroğlu Destan'ını anlatıp folklor ürünleri derlemektedir.
Ortaokul ikinci sınıfta sınavla Türk Maarif Cemiyeti'nin yatılı öğrencisi olan Yaşar Kemal, son sınıfta hastalandığından ve kendini daha fazla edebiyata verdiğinden dolayı okulu aksatmaya başlar. Devamsızlığının 3 ayı bulmasından dolayı yatılı öğrencilik hakkını kaybeder. Hayatını idâme ettirmek zorunda olduğundan ortaokul son sınıfta okulu bitirmeden okuldan ayrılır.
Çalışma Hayatı
Yaşar Kemal, 1950'ye kadar inşaat kontrol memurluğu, ırgat kâtipliği, arzuhalcilik, pamuk tarlalarında amelebaşılık, pirinç tarlalarında su bekçiliği, çiftliklerde kâtiplik, Kadirli'nin Bahçe Köyü'nde öğretmen vekilliği gibi sayısı kırkı bulan değişik işlerle uğraşır. Diğer yandan da Adana'da bulunan edebiyatçı aydınlarla tanışarak kendini yetiştirmeye çakşır. 1950 yılı Nisanında arzuhalcilik yaptığı yıllarda Çukurova Komünist Partisi kurucuları arasında bilindiğinden 15 gün hapishanede yatar. Yaşar Kemal bu süreci şöyle aktarır:
"1950'yılı nisanında hapse girdim. Adana'da Kadirlili bir çocuk komünist propagandası yaparken yakalanmış. Ben o zamanlar Kadirli'deydim. Arzuhalcilik yapıyordum. Küçük bir tahta kulübeydi dükkânım. Çocuğu çok dövmüşler. Oda bildiği adların hepsiyle bir olmuş Çukurova'da Komünist Partisi kurmuş. Ben de o kurucular arasındaydım. Bir sabah candarmalar geldiler. Şangır şungur, ellerinde kelepçeler, birini bana taktılar; savcıya, sorgu yargıcına götürdüler, oradan da doğru hapishaneye. Kadirli Hapishanesinde on beş gün kaldım."
Yaşar Kemal, İstanbul'dan Adana'ya sürgün edilen Abidin Dino vesilesiyle okuduğu Don Kişot'tan çok etkilenir. Bu yıllar yazarın Batı edebiyatıyla tanıştığı yıllardır. Homeros, Moliere, Faulkner, Balzac, Tolstoy, Çehov, Stendhal, Dostoyevski; yerli edebiyattan Nazım Hikmet, Karacaoğlan, Orhan Veli, Dadaloğlu, Sait Faik hayran kaldığı, dilinden ve anlatımından etkilendiği yazarların başında gelmektedir. İlk folklor denemesi olan Ağıtlar derlemesini bu yıllarda yapar. Kadirli'de evinin jandarma tarafından aranıp bazı derlemelerine el konulmasından sonra başına ne geleceğini bilemediğinden adı Kemal Sadık'ı, Yaşar Kemal diye değiştirir.
İstanbul
Cezaevinden çıktıktan sonra 1951 yılında İstanbul'a gelir. Bebek hikâyesini Nadir Nadi'ye gönderir. Hikâyeyi beğenen Nadi, Yaşar Kemal'i röportaj yazarı olarak işe alır. 1952 yılında Sarı Sıcak yayımlanır. Müstakbel eşi Thilda Serrero'yla tanışması da bu yılda olur. İngilizce ve İspanyolca bilen Thilda, Yaşar Kemal'in eserlerini İngilizceye çevirerek onun yurtdışında tanınmasına yardımcı olacaktır. Bir manada Thilda, Yaşar Kemal'in yabancı dili olur. Eşi onun romanlarını sadece tercüme etmekle kalmaz, yayınevleriyle ilişkileri nedeniyle Yaşar Kemal'in Avrupa'da daha çabuk tanınmasını sağlar.
Gazetedeki ilk röportaj dizisi olan Sünger Avcıları büyük ilgi toplar (1953). 1955 yılında kendisine büyük ün kazandıran İnce Memed'i yayımlayan Yaşar Kemal, Varlık dergisinin 1955 Roman Armağanı'nı kazanır. Yanan Ormanlarda Elli Gün gibi dizi röportajlarını da bir yandan yayımlamaya devam eder. Edebî ve siyasî faaliyetlerine devam eden yazar, dönemin en popüler haftalık siyasî dergilerinden olan Ant'ın (Doğan Özgülen ve Fethi Naci ile birlikte) kurucuları arasında yerini alır. (3 Ocak 1967-Mayıs 1971) Sorumlusu olduğu Ant Yayınevi'nin yayımladığı Marksizmin Temel Kitabı adlı yapıttan dolayı 18 ay hüküm giyer. Karar, Yargıtay tarafından bozulur. Yazar, 1974-75 yılları arasında Türkiye Yazarlar Sendikası'nın ilk genel başkanı olur. 1988 yılında da PEN Yazarlar Derneği'nin ilk başkanlığını üstlenen Yaşar Kemal, ilerleyen yıllarda yazıları nedeniyle defalarca yargılanır. Birçok sanatçıyla (Orhan Kemal, Abidin Dino, Güzin Dino, Pertev Naili Boratav, Ahmet Kutsi Tecer vs.) olan münasebeti, onun sanatçı kişiliğini olumlu yönde etkiler. Sanat hayatına ilk olarak şiir ile başlayan Yaşar Kemal, daha sonra öykücülüğe ve romancılığa yönelir. Romanları birçok dile çevrilip ödüller almıştır.
1952 yılından bu tarafa hayat arkadaşı olan Thilda 2001 yılında vefat eder. Thilda'nın vefatından sonra 2002 yılında Ayşe Semiha Baban'la evlenir.
Tilda'dan Raşit Gökçeli adında bir oğlu olan yazar, yaşamını ve edebî faaliyetlerini İstanbul Basınköy'deki evinde sürdürmekteydi.
İlk eserini 1939 yılında veren Yaşar Kemal'in 40'tan fazla eseri mevcuttur. Yaşar Kemal şiir, öykü, roman, anı, röportaj, derleme, söyleşi, deneme, oyun, fıkra, makale, senaryo gibi birçok edebî türde eser vermiştir.
4 Ocak 2015'te solunum yetmezliği şikayetiyle İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan Yaşar Kemal yoğun bakımda tedavi altındaydı. Yapay solunum desteği uygulanan Kemal'in, çoklu organ yetersizliği de ortaya çıkmıştı. Kemal tedavi altına alındıktan 1.5 ay sonra 28 Şubat 2015 tarihinde 92 yaşında hayata gözlerini yumdu. 
B. SANATI ve SANATÇILIĞI
Eğitimini düzenli bir biçimde tamamlama imkânı bulamayan Yaşar Kemal, hayat okulunda kendi kendini yetiştirmiş biridir. Daha çok küçük yaşta doğaya, insanlara ve topluma karşı ruhunda uyanan ilgi, eserlerinin temelini oluşturur. İçinde yetiştiği Çukurova'da saf, el değmemiş doğayı, karıncadan kartala kadar tüm canlıları gözlemlemiş ve incelemiştir. Yazar doğayla, bitkiler ve hayvanlarla iç içe yetişmiştir. Eserlerindeki bitki adlarının tercüme edilen dilde bulunamıyor olması, eserlerini yabancı dillere çevirenlerin en çok yakındıkları konuların başında gelmektedir. Halk kültürü açısından çok zengin bir bölge olan Çukurova'da büyüyen sanatçı için, folklor vazgeçilmezdir. Folkloru kendisinin köken kültürü saymaktadır. Sadece Çukurova'yı değil, Anadolu'nun birçok bölgesini de sonradan değişik vesilelerle dolaşan Yaşar Kemal'in en büyük merakı yine buraların folkloru olmuştur. Halkın içinde yer alıyor, onları çok iyi tanıyor olması, sanatını en iyi şekillendiren unsurların başında gelir.
1942-1944 yıllan arasında Ramazanoğlu Kütüphanesinde çalışırken okuduğu yüzlerce klasik eser sanatını oluşturan diğer bir unsurdur. Seçilmiş eserleri okumasında Arif, Abidin ve Güzin Dino'ların yardımları olur. Hatta Güzin Dino, yazara okuması gereken kitapları gösteren ve Fransız klasiklerinden oluşan bir liste verir. Üzerinde derin etkiler bırakmış biri de, gözleri görmeyen ve hayatı halk arasında efsaneleşmiş bir dengbej olan Abdale Zeynikî'dir. Adana'da 1940'lı yıllardaki mevcut kültür çevreleri ve aydınları da sanatının oluşmasında önemli unsurlardandır.
Yaşar Kemal, kendini bir geçiş döneminin tanığı olarak nitelendirir: "Bu yüzyılın olağanüstü olaylarından birini yaşadım. Çukurova'nın geçirdiği büyük değişimleri yaşamak, daha sonra da bunları gözlemlemek ve yazmak firsatı buldum. Kendimi seve seve, beraberinde getirdiği tüm sorunlarıyla eski ile yeninin bir arada varolduğu bir geçiş döneminin tanığı olarak nitelendirebilirim."
Her kitabında kişiler arasında en azından bir çocuğun bulunmasını, bazı romanlarının tümüyle çocuklara yönelik olmasını, yazar şu cümlelerle açıklar:
"Çocukların benim zayıf yanım olduğunu söylemeliyim, çocukların yapıtlarımda birinci sırayı tutması böyle açıklanabilir şüphesiz. Evet, onları çok seviyorum; çünkü doğa karşısında davramşları hep duygusaldır. Onların sonsuz bir sevgi, neşe yeteneği vardır; ama bir o kadar da korkuları."
Yaşar Kemal, "Her sanat eseri bütünüyle bir düşünceyi savunur. O düşünce bize göre faydalı ya da zararlıdır. Sanat eserlerinin bir kısmı devrinde savaşçı olur. Toplumu zorlar. Toplumda bazı yönlerde bazı kimselere birlik olur."diyerek romanda tezli romanı savunur. Fethi Naci'ye göre; romanımızda köylüyü olduğu gibi gösteren, yaşantısına ve tanıklığına bağlı kalmış tek kaynak Yaşar Kemal'dir. Sosyalist duruşunu eserlerine yansıtmaktan kaçınmaz. Yaşar Kemal, verdiği mücadeleyi şu şekilde açıklar:
"Bu bütün bir savaştır, bir dünyayı kurtarma savaşıdır. İnsanoğlunun alınterini kurtarmaya, insanoğlunun insanlığını, insanoğlunun insani değerlerini kurtarmaya çalışırken insanoğlunun üstünde yaşadığı doğayı da kurtarmaya çalışıyoruz."
Yaşar Kemal, toplum gerçeğine, insan gerçeğine, kendi kültürüne eğilişte sanatsal duruşunu net tutan gerçeklere bakmasını, nüfuz etmesini, toplum gerçeğini bir oluş halinde görmesini bilen bir yazardır.

C. ESERLERİ

Yaşar Kemal 40'a yakın eser vermiş olan velud bir yazardır. Değişik edebî türlerdeki bu eserlerin 23'ü roman türündedir. Uzun yıllar gazeteciliği de sürdürdüğünden eserlerinin bir kısmı, gazete-dergi yazılan, folklor derleme ve araştırmalarından oluşmaktadır.
Röportajları
1955 yılında Gazeteciler Cemiyeti'nin Röportaj Armağanı'nı kazanan Yaşar Kemal,röportajlarını uzun araştırmalar sonucunda gerçekleştirmiştir. Röportaj yaptığı bölgenin ağacı, kuşu, folkloruyla yakından ilgilenir; yörenin şivelerini konuşur, onlar gibi olmaya çalışır.
Röportajları
  • Yanan Ormanlarda Elli Gün (1955),
  • Çukurova Yana Yana (1955),
  • Peri Bacaları (1957) adlarıyla yayımlanmıştır.
  • Bunların hepsini Bu Diyar Baştan Başa (1971) adlı eserinde toplamıştır.
  • 1971'den sonraki röportajlarını Bir Bulut Kaynıyor kitabında toplamıştır.
  • Allahın Askerleri, 1978
  • Röportaj Yazarlığında 60 Yıl, 2011
  • Çocuklar İnsandır, 2013.
Hikayeleri
Yaşar Kemal ilk uzun hikâyesini askerlik yıllarında 1943'te kaleme alır: Pis Hikaye, Bebek, Dükkancı, Memet ile Memet adlı öyküleri de ilk hikâyeleri arasında gösterilir. 1950'den itibaren yayımlanan hikâyeler, 1952'da Sarı Sıcak adıyla bir kitapta toplanmıştır. 1965'te sonra yazdığı bazı hikâyelerini de ilk kitabına ekleyerek 1967'de adı daha sonra Sarı Sıcak Bütün Hikayeler olacak Bütün Hikayeleri yayımlar. 22 hikâyeden oluşan bu eserde; yoksulluk, şiddet, dayanışma, yozlaşma, doğa tutkusu, cinsellik, insan-doğa çatışması gibi temalar işlenir.
Romanları
Yaşar Kemal, romanın bir mimarisi, anlatımın bir kurgusu olduğunu, anlatımın kurguyu belirlediğini ve kendi romanlarının Anadolu türkülerine çok benzediğini ifade eder. Onun romancılığını evrensel ölçülere ulaştıran öğelerin illa insanoğlunun serüvenini gözlemden değil, yaratıcılıktan ve düşlerden çıkaran yaratma edimi; ikincisi de doğanın benzersiz anlatıcısı oluşundan gelir. Anadolu romanının toplumsal düzene başkaldırı ve halk edebiyatından, folklorundan yararlanma olarak iki özelliği vardır. Bu iki özelliğin en belirgin biçimde görüldüğü yapıtlar, kuşkusuz, başkaldıran insanın romanını yazmak isteyen ve yazarken çok iyi bildiğimiz folklorumuzdan, sözlü edebiyatımızdan yararlanan Yaşar Kemal'in yapıtlarıdır.
İnce Memed (1955, 1969, 1984, 1987): 16. yüzyıldan beri edebiyatımızda var olan eşkıyalık hikâyeleri, 20. yüzyılda da yazarlarımıza ilham kaynağı olmuştur. 1953-1954 yıllarında Cumhuriyette dizi olarak yayımlanan ince Memed 1956 yılında Varlık dergisi tarafından verilen Roman Armağanı'nı kazanır. Yazar ince Memed'i başkaldıran bir insan olarak nitelendirir. Ona göre Memed, Anadolu'daki başkaldıranların mirasçısıdır. Berna Moran yazarın ince Memed gibi bir tipi seçmesinin kişisel bir nedeni olduğunu söyler:
"On sekiz yaşımdan beri 'mecbur' insanlar beni çok ilgilendirdi." diyen Yaşar Kemal, anlatı edebiyatında soylu eşkıya kategorisine soktuğu İnce Memed de yazarın 'mecbur' insanlara kendi kattığı kurmaca bir örnektir."
32 yıllık bir zaman diliminde yazılan ince Memed dörtlüsü, düzene başkaldıran Memed'in ve insan ilişkileri, doğası ve renkleriyle Çukurova anlatısıdır. İnce Memed'de olaylar Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında geçer. Anadolu halkının geri kalmışlığı, cahil bırakılmışlığı, köy hayatının sefaleti ve ağaların tüm yöreye tamamen hâkim olması üzerine, bu duruma karşı bir isyan öyküsüdür.
Teneke (1955): İnce Memed'den sonra yayımladığı ikinci romanıdır. Bir Anadolu kasabasında, çeltikçi ağaların yönetmenliklere karşı gelerek ektikleri çeltik sıtmaya neden olur. İdealist ve genç kaymakam Fikret, tüm tecrübesizliğiyle, sıtmaya tutulan kasaba halkı adına ağalarla mücadeleye girişir. Ancak kaymakam kasabadan, ardından teneke çalınarak sürülür. Teneke idealizm ile baskın güç arasındaki mücadelenin romanıdır.
Höyükteki Nar Ağacı (1982): İstanbul'a gelmeden önce yazdığı romanlarındandır. Yazılışından çok zaman sonra yayımlanmıştır. 1940'lı yıllarda traktörün tarıma girmesiyle birlikte ekonomik sıkıntılar ve işsizlik nedeniyle köylerinden Çukurova'ya inerek iş arayan mevsimlik işçilerin dramını anlatır.
Ortadirek/Dağın Öte Yüzü 1 (1960): Dağın Öte Yüzü üçlüsünün ilk kitabı Ortadirekte, uzun ve zorlu yolda verilen mücadele anlatılır. Bazı semboller üzerine kurulmuş bir eserdir. Çukurova'ya inmek için geçilen yol, insanoğlunun aşması gereken engellerle dolu yaşamın simgesidir.
Yer Demir Gök Bakır/Dağın Öte Yüzü 2 (1963): Üçlünün ikici kitabı Yer Demir Gök Bakır bütün mümkünlerini yitirmiş köylülerin kendi yarattıkları ermişin işaret ettiklerine bakarak hayatta kalmalarını anlatır.
Ölmez Otu/Dağm öte Yüzü 3 (1968): Dağın öte Yüzü üçlüsünün üçüncü kitabı olan ölmez Otu ilk olarak 1968'de yayımlanır. Çevirisinin Fransa'da yayımlandığı yıl ise en iyi yabancı romanı ödülü alır. Yalak köylüsünün içinde bulunduğu yoksulluğu, çalışma şartlarının güçlüğünü anlatmayı sürdürür.
Yazarın diğer romanları ise şunlardır:
  • Demirciler Çarşısı Cinayeti (1974),
  • Yusufçuk Yusuf (1975)
  • Yılanı Öldürseler (1976),
  • Al Gözüm Seyreyle Salih (1976),
  • Kuşlar da Gitti (1978),
  • Deniz Küstü (1978),
  • Yağmurcuk Kuşu (1980),
  • Kale Kapısı (1985)
  • Kanın Sesi (1991),
  • Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana (1997),
  • Karıncanın Su İçtiği (2002),
  • Tanyeri Horozları (2002)
  • Çıplak Deniz Çıplak Ada / Bir Ada Hikayesi IV, 2012
  • Tek Kanatlı Bir Kuş, 2013.
Destansı Roman:
  • Üç Anadolu Efsanesi (1967),
  • Ağrıdağı Efsanesi (1970),
  • Binboğalar Efsanesi (1971),
  • Çakırcalı Efe (1912)
Çocuk Romanı
  • Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca (1977)

Derleme/Deneme
  • Ağıtlar (1943),
  • Taş Çatlasa (1961),
  • Baldaki Tuz (1974),
  • Gökyüzü Mavi Kaldı (1977),
  • Ağacın Çürüğü (1980)
  • Sarı Defterdekiler (1997)
  • Ustadır Arı (1995)
  • Zulmün Artsın (1995)
Çeviri
  • Ayışığı Kuyumcuları (A. Vidalie; Thilda Kemal ile, 1977)
Ödülleri
1955 Gazeteciler Cemiyeti Başarı Armağanı ("Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün" adlı röportaj dizisi ile)
1956 Varlık Roman Armağanı (İnce Memed ile)
1966 İlhan İskender Armağanı (Teneke'den aynı adla uyarlanan oyunu ile)
1966 Uluslararası Nancy Tiyatro Festivali Birincilik Ödülü ("Teneke" oyunu ile)
1974 Madaralı Roman Armağanı (Demirciler Çarşısı Cinayeti ile)
1977 Fransa Eleştirmenler Sendikası En İyi Yabancı Roman Ödülü (Yer Demir Gök Bakır ile)
1978 Fransa'da En İyi Yabancı Kitap Ödülü (Ölmez Otu ile)
1979 Fransa "Büyük Jüri" En İyi Kitap Ödülü (Binboğalar Efsanesi ile)
1982 Uluslararası Cino Del Duca Ödülü
1984 Fransız Legion d'Honneur Ödülü Commandeur payesi
1984 TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü
1985 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü
1986 Orhan Kemal Roman Ödülü (Kale Kapısı ile)
1988 TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü
1988 Fransa Kültür Bakanlığı Commandeur des Arts et des Lettres Nişanı
1991 Fransa Strasbourg Üniversitesi Onur Doktorası
1992 11. TÜYAP Kitap Fuarı Onur Yazarı
1992 Antalya Akdeniz Üniversitesi Onur Doktorası
1993 Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü
1994 Mülkiyeliler Birliği Rüştü Koray Armağanı
1995 Morgenavissen Jylaand-Pösten Ödülü (Danimarka)
1996 Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce Özgürlüğü Ödülü
1996 Kanın Sesi ile Akdeniz Yabancı Kitap Ödülü (Perpignan, Fransa)
1996 VIII Katalunya Uluslararası Ödülü (Barcelona, İspanya)
1996 Lillian Hellman/Dashiell Hammett Baskıya Karşı Cesaret Ödülü, İnsan Hakları İhlallerini İzleme Örgütü, New York
1997 Toplu eserleri için Premio Internazionale Nonino Ödülü, İtalya
1997 Kenne Vakfı Düşünce ve Söz Özgürlüğü Ödülü (Uppsala, İsveç)
1997 Norveç Yazarlar Birliği ödülü, Wole Soyinka ile ortak
1997 Frankfurt Kitap Fuarı Alman Yayıncalar Birliği Ödülü
1998 Frei Üniversitesi Berlin Fahri Doktora
1998 Bordeaux Yayıncılar Birliği Yabancı Edebiyat Ödülü
2002 Bilkent Üniversitesi Fahri Doktora
2003 Z. Homerus Şiir Ödülü
2003 Savanos Ödülü (Selanik)
2003 Türkiye Yayıncılar Birliği Yayıncılık Emek Ödülü.
2008 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük ödülü
2009 Çukurova Üniversitesi, Fahri Doktora
2011 Légion d'honneur
2013 Krikor Naregatsi Nişanı

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.