Yakup Kadri Karaosmanoğlu
A. HAYATI
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 27 Mart 1889'da Kahire'de doğar. Babası Karaosmanzâdelerden Abdülkadir Bey, annesi İkbal Hanım'dır. Yakup Kadri 17. asır sonlarında ismi tarihimize karışan, Karaosmanoğulları'nın erkek kuşaktan gelen torunlarındandır. Ailesi Yakup Kadri 6 yaşındayken Manisa'ya yerleşir ve yaklaşık 7 yıl burada kalır. Yakup Kadri için Manisa çok önemlidir. Çocukluğunun bir döneminin geçtiği bu yeri şöyle anlatır:
"Küre-i arzın hiçbir suyu bana bunun kadar, munis ve aşina değildir; çocukluğumun en ferahlı günleri Gediz Çayı'nın kenarında geçti... Herhangi bir derme çatma tekneye atlayarak bu adaların aralarında dolaşmak en sevdiğim eğlencelerden biriydi. "
Yakup Kadri burada Çaybaşı Feyziye Mektebinde ilköğrenimine başlar (1901-1903). İlkokul devresinde bile büyük bir okuma hevesine sahiptir. Evleri kitap dolu varlıklı bir ailenin çocuğudur. Annesi onun tahsil ve terbiyesine önem vermiştir. Bütün Türk analarının kendisine benzemesini istediği anası, ona kış gecelerinde Ekmekçi Kadın, Monte Cristo gibi romanlar okur. Bunların kendisinde edebiyat aşkı uyandırdığını söyler. Annesinin okuduğu Monte Cristo onda derin etkiler bırakır.
Aile 1903 yılında İzmir'e taşınır. Yakup Kadri burada İzmir İdadisi'ne devam eder. İzmir'de tanıdığı Akhisarlı Abdullah Rahmi, Yakup Kadri'yi edebiyata yönelten kişidir. İzmir İdadisinde okursa da (1903-1905) bitiremeden babasının vefatı üzerine annesiyle birlikte Mısır'a döner. İskenderiye'de Fransız Frerler Mektebinde ve İsviçre Lisesinde okuyarak ortaöğrenimini tamamlar (1908). II. Meşrutiyet'ten biraz evvel ailesiyle Türkiye'ye gelip İstanbul'a yerleşir. 1908'de Mekteb-i Hukuka kaydolarak üçüncü sınıfa kadar okur.
İzmir'den arkadaşı Şahabeddin Süleyman'ın teşviki neticesinde, Refik Halid (Karay), Ali Faik (Ozansoy), Celal Sahir (Erozan) ve Müfit Ratip'in toplantılarına katılır. Bu toplantılar Fecr-i Âti'nin kuruluşunu hazırlar. 1917 yılına kadar Yakup Kadri, edebiyatta ferdiyetçi bir tutum sergiler.
Osmanlı için yıkımın ve acıların yaşandığı 1912-1918 yılları arasında, edebiyatta millîleşmenin ortaya çıktığı görülür. 1916 yılından itibaren Yakup Kadri, acıları, savaşları içeren hikâyelerini İkdam'da neşretmeye başlar. 1916-1917 yıllarında Üsküdar idadisi'nde edebiyat ve felsefe muallimliği yapar.
Daha sonra İsviçre'de bir süre tüberküloz tedavisi görür. İstanbul'a döndüğünde ikdam gazetesi yazarı olarak Millî Mücadeleyi destekleyen yazılar kaleme alır (1919). Daha sonra Ergenekon adlı kitabında toplayacağı bu yazılarından dolayı 1921'de Ankara hükümetinin çağrısı üzerine Anadolu'ya geçer. Savaştan sonra Tedkik-i Mezâlim Heyetinde görevli olarak Kütahya, Simav, Gediz, Eskişehir, Sakarya civarını dolaşır. II. Büyük Millet Meclisi'ne önce Mardin (1923-1931) daha sonra da Manisa (1931 -1934) milletvekili olarak girer.
Milletvekilliği süresince Hâkimiyet-i Milliye, Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleriyle, imtiyaz sahipliğini yaptığı Kadro dergisinde edebî ve siyasî yazılar kaleme alır. Kadro, Kemalist devrimleri yanlış yorumladığı ve temel ilkelerin saptırılmak istendiği iddialarından dolayı kapatılır. Kadro dergisi ve Yakup Kadriyle ilgili Adile Ayda edebî hatıralarında şunları aktarır:
"Yakup Kadri'nin kayınbiraderi Burhan Belge ve arkadaşları aralarına Yakup Kadri'yi de alarak Kadro adlı bir dergi çıkartmağa başlamışlardı. Dergi bugünkü deyimiyle solcu bir dergi idi ve herkes Yakup Kadri'nin bu işe karışmasına şaşıyordu. Atatürk'ün bu dergiye çok sinirlendiği söyleniyordu. 1934 yılında Atatürk'ün sabrı tükendi ve dergi kapatıldı. Gazi mecmuayı kapatmakla iktifa etmedi. Çıkaranları çil yavrusu gibi dağıttı. Yakup'a da sefirlik şeklinde piyango isabet etti. Amma kim ne derse desin. Bu bal gibi sürgündür... "
Böylece Yakup Kadri 1934'ün sonlarından itibaren Tiran, Prag (1935-1939), Lahey (1939-1940), Bern (1942-1949), Tahran (1949-1951) ve tekrar Bern (1951-1954) elçilik görevleriyle 'zoraki diplomatlık' mesleğine girmiş olur. 1955'te emekli olarak Türkiye'ye döner.
27 Mayıs 1960 İhtilâlinden sonra kurucu meclis üyesi ve Cumhuriyet Halk Partisi Manisa milletvekili (1961) olur. 1962'de Atatürk ilkelerinden uzaklaştığını ileri sürerek partisinden ayrılır. 1965'te siyasî hayata tamamen veda eden Karaosmanoğlu'nun son resmî vazifesi Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu başkanlığıdır. 13 Aralık 1974'te Ankara'da ölen Yakup Kadri, istanbul-Beşiktaş'ta Yahya Efendi Mezarlığına annesi ikbal Hanım'ın yanına defnedilir.
B. ŞAHSİYETİ VE SANATI
Hasan Ali Yücel, Yakup Kadri'nin karakter özellikleri hakkında şunları söyler:
"Zaman zaman kendisini zedeleyen, hırpalayan beden yıkımları ve acıları, bu narin vücut içinde, onun sinirlerini en korkunç sarsıntılara dayanır hale getirmiştir. Istırap, Yakup Kadri'nin bütün hayatında zekasını ve duygusunu biledi. Eserlerindeki ve hayatındaki şimşekler, daha çok menfi elektrik yüklü bulutların çakışlarıdır. Fakat bu hal, onu hiçbir zaman somurtkan bir insan yapmamıştır. Çünkü içi hayat doludur, hareket doludur. "
Çocukluğunun ilk yılları Kahire'de geçtiğinden Mısır'ın egzotik havası onun hayal iklimini etkiler. Burada Batı ve Doğu sanatçılarını, âlimlerini okuyup tanıma fırsatı bulur. İzmir'de Akhisarlı Abdullah Rahmi ona edebiyat aşkını aşılar. Ahmed Midhat, Muallim Naci, Recaizade Mahmud Ekrem ve Abdülhak Hamid Tarhan'ın eserlerini okur. O günleri bir yazısında Yakup Kadri şöyle dili getirir:
"Baha Tevfik, Şehabeddin Süleyman ve ben birbirimizden hiç ayrılmaz coşkun şiir meczubu idik. İzmir askeri kıraathanesi ve Kemeraltı'nda Giritli Ali Efendi'nin kütüphanesi her günkü içtimai yerimizdi. Baha Tevfik mühtehzi ve reybi, Şehabeddin Süleyman coşkun ve gürültücü; ben, utangaç ve sükûtî akşamüstü mektepten çıkar çıkmaz koltuğumuz altında bir yığın kitap, bizi bekleyen genç zabit Ömer Seyfettin ile görüşmeye giderdik. "
1908 yılında Şehabeddin Süleyman'la Ümit dergisini çıkarır. İbsen'in Hortlaklar eserinenazire olarak Nirvana adlı tiyatrosunu yazar. Yazı hayatının başlarında daha ziyade tenkitleriyle tanınan Yakup Kadri'nin çeşili yazıları Çığır, Dergâh, Genç Kalemler, Güzel Sanatlar Mecmuası, Hayat, İctihad, İnci, Jale, Meydan, Muhit, Musavver Muhit, Musavver Eşref, Musavver Hâle, Peyâm-ı Edebî, Nevsâl-i Millî, Resimli İstanbul, Rübâb, Servet-i Fünûn, Şebâb, Şiir ve Tefekkür, Tercüman, Tercüman-ı Hakikat, Türk Yurdu, Varlık, Yeni İstanbul, Yeni Mecmua, Yeni Nesil gibi gazete ve dergilerde yayımlanır.
1909 yılında Fecr-i Âti topluluğu içinde yer alır. İlk defa bir edebiyat topluluğu içinde yer alan Karaosmanoğlu, bunun verdiği heyecanla atılgan, yöneltilen eserlere hararetle cevap verir. Yahya Kemal'in neo-klasik bir edebiyat ortaya koyma gayretlerinin neticesi olan nev-Yunânîlik bir müddet onu etkilemiştir. Yakup Kadri, 1912 Balkan Harbi'ne dek, 'sanat şahsî ve muhteremdir' düsturu ile yazılar yazar; ancak memlekette düşman top sesleri işitilmeye başlandıktan ve yakılan köyleri gördükten sonra, sanatın şahsiliğinden sıyrılarak toplumsal olana yönelir.
1933 yılında Kadro'da çıkan yazısında, "Garp emperyalizmasının kandan ve yağmadan gözü dönmüş kurt sürüleri, bütün vahşeti ile bizim zavallı ağıllarımız üstüne de saldırdı ve ortada, ne edebî cemiyetlerden ne mukaddes sanat davalarından eser kaldı. O zaman bütün acı ve serahatiyle anladım ki, istiklali uğrunda o derece ter döktüğüm sanat, evvela bir cemiyetin, bir milletin ifadesi" diyerek sanat görüşündeki değişimi açıklar. Yakup Kadri kendi sanatındaki bu değişimi, Kiralık Konak'ın şair kahramanı Hakkı Celis'e de söyletir:
"Mensup oldukları milletin itikadarını, gazalarını, hezimetlerini, elem ve neşatını terennüm eden o büyük halk ve millet şairleri, benim için daima mübarektirler. "
I. Dünya Savaşı ve yaşanılan hüsranlar, Karaosmanoğlu'nu, romantizme, ardındanmistisizme yönlendirir. Erenlerin Bağından isimli eserini bu hislerle kaleme alır. Sürekli bir arayış içinde olan yazar, İstiklal Harbi'nden sonra ümitsiz ve karamsar halinden kurtulur.Naturalizmin ağır bastığı bir anlayışı benimser. Eserlerinde geçmişinden sürekli yararlanır. Bir röportajında hatıralarının eserlerine nasıl yansıdığını anlatır.
"Zaten ben bütün romanlarımı hatıralarımla yazdım. Gördüklerimin ve duyduklarımın hatırası. Ben muhayyilesi zayıf bir insanım. Öyle zannediyorum ki, bende en kuvvetli olan taraf duygu hafızasıdır. Duymuş, yaşamış olduğum hisleri çok iyi hatırlarım ve işte eserlerimde hep onları anlatırım. "
Yakup Kadri, Millî Mücadele yıllarında Tetkik-i Mezalim Heyeti'yle memleketi dolaşırken gördüğü manzaralardan sonra, millî edebiyatın vatanını Anadolu'da bulacağını anlar. Millî Savaş Hikayelerinde ve Yaban'la başlayan roman serisinde bundan sonra hep bu toprakların hikmetini dile getirecektir:
"Hiç iğrenmeden, hiç korkmadan, çekinmeden, bu tozlara, bu topraklara doğru eğileceğiz; onları terimiz ve gözyaşlarımızla yuğuracağız ve hasretini çektiğimiz güzellik abidesini işte bu çamurdan ve bu hamurdan yapacağız. "
Sanatkârâne ifadeyi hiç bırakmamakla beraber, Yakup Kadri, üslûbunun gücü ile gerçeğin trajedisini birleştirir. Millî Mücadele'nin bir destan olduğuna inanır. O günlerde yazılmış makalelerini ve hikâyelerini Ergenekon adı altında toplaması bu arzusunun ifadesidir.
Geniş kültür birikiminde birbirinden farklı pek çok şahsiyet ve akımın izleri bulunan Yakup Kadri'nin mensur şiir tarzı denemeleri başta olmak üzere eserlerinde tasavvufi hikmetler, Kitâb-ı Mukaddes'ten kıssalar, Yûnus Emre, Fuzûlî, Karacaoğlan gibi yerli şairlerin yanında İbsen, Maeterlinck, Proust, Nietzsche, Bergson gibi Batılı yazar ve filozofların da tesirleri görülür.
Kendisinin de kabul ettiği gibi Fransız realist ve natüralistlerini benimsemiş olan Yakup Kadri'nin romanları bu akımlara uygunluk gösterir. Bunlarda daima bozulan cemiyet ve fertleri konu almış, kahramanlarını da muhayyilelerinde canlandırdıkları ile cemiyet gerçeğinin çarpışmasından doğan hayal kırıklığına uğramış kişilerden seçmiştir. Bilhassa erkek kahramanların hayat karşısında bedbin, tatminsiz, hatta psikopat olmaları, hayatı ızdırap verici ve çekilmez kabul etmeleri daima kötüyü tahlile çalışan naturalizm akımına uygun düşmektedir. Daha ilk hikâyelerinden başlayarak kötülüklere, musibetlere, günaha mahkûm, çoğunlukla irade yoksulu olarak çizilen kahramanlar Yakup Kadri'nin mizacına uygun düşen fatalizmden (kadercilik) kaynaklanmaktadır. Kenan Akyüz, onun eserlerinde kullandığı üslûbu hakkında şunları söyler:
"Bütün romanlarını -Bir Serencam'daki ilk hikayeleri hariç- bütün hikayelerini sosyal temalara dayandıran Karaosmanoğlu'nda sağlam bir gözlem yeteneği vardır. Sağlam bir üsluba sahip olan yazar, karakterlerini eserlerinde başarılı olarak canlandıran ve fikir bakımından yüklü olan roman, hikayelerini bu kuruluktan kurtarabilmek için birer aşk eklemiştir. Fakat ikinci planda kalan bu aşk olaylarından başka, roman ve hikayelerini cazipleştiren asıl mühim âmil, onun titiz bir üslûbçu oluşudur. Gerçekten onun üslûbu, Halid Ziya'dan sonra, son devir Türk romanında görebildiğimiz en sağlam üslûbtur."
C. ESERLERİ
Romanları
1922-1956 arasında 9 romanı yayımlanmış olan Yakup Kadrinin bu eserlerinin en belirgin özelliği bir devir romanı (nehir roman) oluşlarıdır. Türk toplumunun 75 yıllık tarihini sıraya koymak istediği için romanları böyle nitelendirilmiştir. O, bir çöküş dönemi romancısıdır. Bu seçim onun kötümser dünya görüşüne uygun olmakla birlikte, o aynı zamanda yaşadığı dönemin tanıklığını da üstlenir. Her bir romanı, çöken Osmanlı'yı oluşturan bir kurumun yozlaşmasını ele alır.
Yakup Kadri topluma, kişilere ve olaylara kendi mizacı ve fikirleri açısından bakan bir romancıdır. Romanını besleyen kaynaklar, yazarın özel hayatı, duygu, fikir ve hatıraları ile toplumun geçirdiği tarih dönemleri ve büyük hadiselerdir.
Millî Mücadele'ye kadar yazdığı romanlarındaki kahramanlar kötümser ve pasifken, daha sonra yazdıklarında bu kahramanların mücadeleci ve aktif oldukları görülür. Romanlarının çoğunda kendine benzer tipler oluşturur: Kiralık Konak'ta Hakkı Celis, Nur Baha'da Macit, Yaban'da Ahmet Celal, Yakup Kadri gibi düşünür ve davranırlar.
Kiralık Konak (1922): Tanzimat'tan I. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar yetişmiş üç neslin düşünüş ve yaşayışlarındaki değişiklikleri ele alarak ailenin çöküşünü anlatır. Üç nesli barındıran konak, Osmanlı'nın sembolüdür. Seniha, Faik, Hakkı Celis hiçbir sağlam değere sahip değillerdir.
Nur Baba (1922): Anadolu'nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında büyük önem taşıyan tekkelerin toplum için zararlı bir hale dönüşmelerini ele alır. Yakup Kadri'nin en çok eleştirilen eseridir.
Hüküm Gecesi (1927): Politik bir romandır. Yakından tanıdığı siyaset ve basının yozlaşmasını anlatır.
Sodom ve Gomore (1928): İşgal altındaki Osmanlı'nın başkenti olan İstanbul anlatılır. İstanbul artık Tanrı'nın lanetine uğrayan şehirlere dönmüştür. Bu eserde kendi basit çıkarları için Türk zaferine sırt çevirmeye çalışan insanları eleştirel bir dille ele alır ve bu şehrin ancak ateşle temizleneceğine inanır.
Yaban (1932): Yakup Kadri'nin 1921'de Tetkik-i Mezalim Heyeti ile Anadolu'da yaptığı tetkik gezisinin ürünü olan bir eserdir. Bu eseriyle 1942 CHP Roman Ödülü'nü kazanmıştır. Yakup Kadri, aydını, devrinin halkına yabancı ve işe yaramaz şekilde ele alır. Bu roman aslında bir aydının kendini ve diğer aydınları eleştirisidir. Halk-aydın farkı üzerine kurulan köyü köylüyü işleyen eserde Yakup Kadri'nin yaklaşımı alışılagelenin dışındadır.
Ankara (1934): Savaş Ankarası, Cumhuriyet Ankarası ile on yıl sonrası Ankarası hakkında hayallerini Ankara adlı eserinde yazar.
Bir Sürgün (1937): Bu eser Batı hayranlığıyla yetişen, kendi kültür ve milliyetinden habersiz bir paşa çocuğunun İstanbul'dan İzmir'e sürgün edilişi, Paris'e kaçışı ve oradaki fikir ve buhranlarının anlatıldığı bir dramdır.
Panorama I-II: Yakup Kadri bu romanlarında inkılâpların yakın tarihine ait değerlendirmelerde bulunur. Panorama-1 1949-1950 yılları arasında Yeni İstanbul gazetesinde; Panorama-II 1952 yılında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmiştir.
Hep O Şarkı (1956): Son romanı olan bu eserde, geçmişe roman aracılığıyla bakar.
Mensur Şiirleri
Karaosmanoğlu, edebiyat dünyasında adını önce mensur şiirleriyle duyurur. Bu eserlerinde üslûp titizliği ön plandadır. Edebiyat-ı Cedide döneminde başlayan mensur şiir türünün XX. yüzyıldaki en önemli temsilcisidir.
İlk mensur şiiri Yıldızların Bikesliği'dir. Kadınlık ve Kadınlarımız, Bir Huysuzun Defteri'nden daha sonra da Erenlerin Bağından (1938) ve Okun Ucundan (1940) adlı eserlerinde nesirlerini toplar. Bu eserlerinde kaderci, rind, isyankâr ve bedbin bir ruhu ahenkli bir Türkçe ile dile getirir.
Tevrat, İncil, Kur'an, kısas-ı enbiya, Yunan mitolojisi ve Fransız parnasyenlerden değişik Türk ediplerine kadar yaygın etkilerin görüldüğü mensur eserlerinde, dinî vecd yerine dinî kaynaklardan gelen duygu ve üslûp unsurları hâkimdir.
Denemeleri
Karaosmanoğlu'nun mektup tarzında yazılmış Miss Chalfrin'in Albümü (1926) ile Alp Dağlarından (1942) adlı denemeleri vardır. Miss Chalfrin'in Albümü adlı eserde, bir İngiliz kızının bakış açısından Türk toplumu ve Doğu tenkit edilir. Alp Dağlarından'da ise Türk gözüyle Batı'nın eleştirisini yapar.
Hikâyeleri
Ahmed Midhat Efendi'nin hikâyeleri Yakup Kadri'yi dil, fikir ve konu bakımından etkiler. Onun hikâyeciliğini iki döneme ayırmak yanlış olmaz. Bir Serencam ve Rahmet teki hikâyeleriEdebiyat-ı Cedide anlayışını yansıtır. Bu hikâyelerde ferdî ve ailevî konuları işler. Yazar, toplum-fert çatışmasını temel alır. 1912-1919 yılları arasında Maupassant'ın da tesiriyle yazdığı hikâyelerinde yavaş yavaş sanat anlayışı değişir ve sade bir dille daha gerçekçi bir çizgide yol almaya başlar.
Sanat anlayışında köklü bir değişime yol açan siyasî ve sosyal problemler ikinci dönemdeki hikâyelerinin konularını da değiştirir. Yakup Kadri, Millî Mücadele yıllarında düşman mezaliminden çok canlı sahneler taşıyan Millî Savaş Hikâyeleri'nde (1947) artık ferdî ızdıraplardan sıyrılarak toplum meselelerine yönelir. İzmir'den Bursa'ya Tedkik-i Mezâlim Heyeti adına Millî Mücadele sırasında Batı Anadolu'daki Yunan zulmünü sergilemek için kaleme alınmış hikâyelerden meydana gelmiştir. Kitapta Yakup Kadri'ye ait beş metin vardır. Kurtuluş Savaşı ile alâkalı bu iki kitaptaki hikâyelerde Bir Serencam'da kısıtlanan ferdî hürriyetin yerini yok edilen insanlık duygusu alır.
Yakup Kadri'nin İçtimaî ve millî meselelere yönelişi 1916'dan itibaren yayımladığı diğer hikâyelerinde de görülmektedir. Kitaplarına girmeyen 20 hikâyesi Niyazi Akı tarafından Hikâyeler (1985) adıyla yayımlanmıştır.
Tiyatroları
Yakup Kadri'nin 4 tiyatro eseri vardır. İbsen etkisinin görüldüğü Nirvana (1909) ve Veda(1909) tiyatrolarında içki ve sefahatin aileleri nasıl yıktığı üzerinde durur. Sağanak'ta (1929) inkılâpları ve kadının sosyal hayatta yer almasını istemeyen muhafazakârların mücadelelerini anlatır. Yazar son tiyatro eseri olan Mağara'da (1934) ise aşkın ve kader karşısında kaybedişini işler.
Monografileri
Yakup Kadri monografi türünde de Ahmet Haşim (1934) ve Atatürk (1946) adlı eserleri kaleme almıştır. Bu eserlerde Atatürk ve Ahmed Haşim birer roman kahramanı gibi ele alınmışlardır.
Hatıraları
Zoraki Diplomat (1955) adlı eserinde hariciye mesleğinde geçen günlerini; Anamın Kitabı'nda (1957) çocukluk günlerini; Vatan Yolunda'da (1958) Millî Mücadele hatıralarını; Politikada 45 Yıl (1968) adlı eserinde Türk siyasetinin yaşadığı zikzakları;Gençlik ve Edebiyat Hatıraları'nda (1969) döneminin önemli edebiyatçılarını, onların yaşadığı edebiyat ortamını okuyucuya kendi bakış açısıyla anlatmaktadır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Eserleri
Roman:
- Kiralık Konak (1922)
- Nur Baba (1922)
- Hüküm Gecesi (1927)
- Sodom ve Gomore (1928)
- Yaban (1932)
- Ankara (1934)
- Bir Sürgün (1937)
- Panaroma (2 cilt, 1953)
- Hep O Şarkı (1956)
Hikâye (Öykü):
- Bir Serencam (1914)
- Rahmet (1923)
- Milli Savaş Hikâyeleri (1947)
Mensur Şiir:
- Erenlerin Bağından (1938)
- Okun Ucundan (1940)
Tiyatro:
- Nirvana (1909)
- Veda (1909)
- Sağanak (1929)
- Mağara (1934)
Hatıra (Anı):
- Zoraki Diplomat (1955)
- Anamın Kitabı (1957)
- Vatan Yolunda (1958)
- Politikada 45 Yıl (1968)
- Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (1969)
Monografi:
- Ahmet Haşim (1934)
- Atatürk (1946)
Makale-Deneme:
- İzmir'den Bursa'ya (1922, Halide Edip, Falih Rıfkı Atay ve Mehmet Asım Us ile birlikte)
- Kadınlık ve Kadınlarımız (1923)
- Seçme Yazılar (1928)
- Ergenekon (iki cilt, 1929)
- Alp Dağları'ndan ve Miss Chalfrin'in Albümünden (1942)
Hiç yorum yok