Tarih felsefesi

Tarih Felsefesi

Tarih felsefesi, insan ve toplumların değişimini ve tekâmülünü yöneten genel kanunların araştırılması, değişimin anlamı ve insanlığın geleceği üzerine nisbî düşünceler ileri sürülmesidir. Tarihî olayların zaman, mekan zinciri içerisinde tespit edip değerlendirmek yerine tarihin, felsefî sorunları açısından bir yorumunu yapmakta, olayların seyrinde hangi kanunların, alışkanlıkların olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır.[1]
«Tarih felsefesi» sözcüğü, «tarih» sözcüğünün çifte anlamına göre iki anlamı olan bir sözcüktür. «Tarih» sözcüğü, hem geçmişte kalan insânî ve toplumsal olaylar topluluğunu, yani yaşanmış geçmiş'i adlandırmakta kullanılır; hem de bu sözcükle, bu yaşanmış geçmişi konu edilen bilim, tarih bilimi kastedilir.

Bazı filozoflar, eskiden beri bu konuda iki Latince deyimle bu ayırımı yapa gelmişlerdir. Geçmişte kalan insani-toplumsal olaylar olarak tarihe resgestae; bu olayları konu alan disipline ya da bilime de historia rerum gestarum demişlerdir. Ama filozofların bir çoğu da, hem yaşanmış geçmişi adlandırmakta, hem de bu geçmişi konu olarak alan disiplini anmada sadece historia (tarih) sözcüğünü kullanmışlardır. Biz, bugün de sözcüğü, bu çifte anlamlılığı içinde kullanmaya devam ederiz.

Bütün tarihi öğrenmek ve bir vakalar koleksiyonu olarak tam manasıyla bilmek, esasen imkânsız olduğu gibi manasızdır da. Çünkü, tek tek vakaların yekûnu olan, yorumun işe karışmadığı bir tarih faydalı değildir. Halbuki, tarihî hâdiseleri anlamaya çalışır, hâdiselerin sebeplerini izah etmeye kalkışarak kendinize göre bir tarih yorumu yaparsanız, tarih değil; tarih felsefesi yapmış olursunuz.
Tarih ve felsefe terimleri, yüzyıllardır birbirleriyle ilişkisi olmayan alanları nitelemek için kullanıla gelmiş olan terimlerdir. Antikçağ'da insanın doğa üzerine düşünerek kendi bilgisini kazanma süreci, Ortaçağ'da yerini tanrıya bırakmış; bu çağı izleyen dönemde ise, her türden yerellik ve tarihsellikten uzak soyut akıl kavramsallaştırması, düşünce tarihinde o çağın genel paradigması haline gelmiştir. Evrene ve kendine ilişkin bilgi elde etme çabasında insanı yeterince tatmin etmeyen bu üç dolayımın, özellikle 18. yüzyıldan başlayarak yerini tarihe terk ettiği; dahası her birinin, kendi tikel anlamlarını ancak ve sadece tarih sayesinde ve tarihte kazandığı fikri, felsefeyi yeni bir yörüngenin eksenine çekmiştir. ‘Geçmişin şimdideki sürekli etkililiği'anlamında bir tarihsellik bilincinin gelişmesiyle birlikte tüm 19. yüzyıl, bir tarih yüzyılı olmuş; tarih ile felsefenin bir arada ele alınması, özel anlamda felsefenin, genelde ise düşüncenin yönteminin ne olacağı sorusu üzerine yeni kavrayışların şekillenmesine önayak olmuştur. Günümüzde sosyal bilimler üzerine düşünmenin olanağı, bu sürecin bilinmesini ve özümsenmesini gerektirmektedir.

Tarih felsefesi bir bilimsel zorunluluk esasına dayanmakta olup sürekli bir akımdır. Tıpkı insanda olduğu gibi, insanlığın başlangıcından bu yana her yerde baş göstermiş ve tarihi oluşturmuş olan ve iki düşman ve çelişik unsur arasında süregelen bir diyalektik çelişki ve savaşım söz konusudur tarih felsefesinde de. Tarih, insan türünün zaman çizgisindeki devinimidir. İnsan türüyse “küçük dünya”dır; varlığın en yetkin görünümü, yaratılışın tezahürüdür. Doğa ise onda bilince ulaşmıştır; onun çizgisinde evrime, bilinçli ve kendinde olan diri bir olmaya doğru yol alır.

Başka bir deyişle insan, varlığın mutlak irade ve bilinci olan Allah iradesinin tecellisidir. İnsan bu “insanbilim”inde Allah'ın dünyadaki temsilcisi, yeryüzündeki halifesidir. Dolayısıyla, “insan olma” serüveninden ve mahiyetinin oluşma sürecinden ibaret olan insan tarihi, rastlantısal olamaz, olaylarca yaratılmış olamaz, maceracıların oyuncağı olamaz; bu tarihin kof, boş, anlamsız, sonuçsuz ve bilinmez olması olanaksızdır.

Kuşkusuz, tarih, dünyanın öteki gerçeklikleri gibi bir gerçekliktir; bir yerden başlayıp kaçınılmaz olarak bir yere varacaktır. Hedefi olmalıdır tarihin, bir yöne doğru yürümelidir.

Nereden başlamıştır? “Çelişki”nin başlangıcından (!): tıpkı insan gibi.

İnsanın kökenini insanbiliminde şu şekilde tanıdık: İnsan, balçıktan ve Allah'ın ruhundan mürekkeptir. Adem'in öyküsüne bakın bir! “Adem”in öyküsünde insan türünden, gerçek ve felsefi anlamıyla insandan söz edilir. İnsan, işte Adem'deki bu“ruh-balçık”, “Allah-Şeytan” savaşımından başlar. Fakat tarihi nereden tanıyoruz? Nereden başlar tarih? Kâbil ile Hâbil'in savaşından..


Adem'in oğullarının her ikisi de beşer¥dir; doğal birer beşer. Ama birbiriyle savaşmaktadırlar. Biri, ötekini öldürür. Buradan başlar insanlık tarihi. Adem'in savaşı özde (türde) gerçekleşen zihinsel bir savaştır. Bu ikisininkiyse hayatta gerçekleşen özdeş savaştır. Dolayısıyla Hâbil ve Kâbil öyküsü, tarih felsefesini, Adem'in öyküsüyse insan felsefesini göstermektedir. Hâbil ile Kâbil'in savaşı tarihteki iki karşıt cephenin savaşıdır, tarihin diyalektik esasına göre. Dolayısıyla, tarihin de insanınki gibi diyalektik bir hareketi vardır. Bu çelişki de Kâbil'in (Bence çiftçilik düzeninin, tekelci ya da bireysel mülkiyetin temsilcisidir.) Hâbil'i (Bence avcılık çağının ve mülkiyetten önceki ilkel ortaklık döneminin temsilcisidir.) öldürmesiyle başlar. Bundan sonra tarihin sürekli savaşı başlar. Tarih, baştanbaşa, katil Kâbil kanadıyla, maktül Hâbil kanadı arasında, hâkim kanatla mahkûm kanat arasında olagelen savaşa sahnedir. “Avcı Hâbil”“mâlik Kâbil” eliyle öldürülür. 

Yani üretim kaynaklarının genel paylaşım dönemi (hayvancılık ve avcılık çağı) ve kardeşlik ve gerçek iman ruhu, çiftçilik döneminin ve özel mülkiyet düzeninin, dinî aldatmacanın ve başkasının hakkına tecavüz etmenin gerçekleşmesiyle ortadan kalkar, mahkûm olur. O zaman Kâbil, tarihte diri kalır. Hâlâ da ölmemiştir...

Tarih felsefesi, öncelikle medeniyet ve tarihin gelişimine sebep genel kanunları arar; tarihte ne olup bittiğinden ziyade olayların nedenleri araştırır. İnsanoğluna, medeniyetlere ait kültürel kodları belirlemeye çalışır. Bu bakımdan; metafizik, bireyci ve diyalektik tarih felsefesi olarak üçe ayrılır.

Metafizik tarif felsefesine göre insanların tarihi, Tanrı'nın iradesiyle yönetilmektedir; Tanrı istemiş ve tarih olmuştur; bundan sonra da öyle olacaktır, görüşü hakimdir.Bireyci tarih felsefesi ise tarihi büyük bireyler, düşünürler, etkili liderler yönetmektedir görüşü üzerinden hareket eder. Diyalektik tarih felsefesi ise tarihi üretim ilişkileriyle belirlenen toplumlar yapar, şeklinde bir görüşü benimser. Tarihsel gerçekler, gerçeğin ifade edilebilmesi ile ilintilidir. Gerçeklik olgusu zaman mekan ve olayların yapısallığı ile şekillenir.

“Tarih” sözcüğünün çifte anlamlılığına koşut olarak, «tarih felsefesi”nden iki şey anlaşılır:
  1. Yaşanmış geçmişin felsefesi olarak tarih felsefesi
  2. Tarih biliminin felsefesi
Birinci anlamıyla tarih felsefesine, geçmişte kalan olayların ne anlam ifade ettiği sorgulamaktan başlayıp, giderek insanlığın tüm yaşanmış geçmişi yani «dünya tarihi» ne yönelen bir felsefe uğraşı olarak bakabiliriz. Bu uğraş, giderek, tüm insanlık tarihine yönelik bir üst-bakış edinmeye, hatta tüm insanlık tarihi hakkında kapsayıcı olmak isteyen bir felsefe sistemi kurmaya kadar gider ve tüm insanlık tarihi, bu türden felsefe sistemleri ışığında açıklanmaya çalışılır.

İkinci anlamıyla tarih felsefesi ise, tarih biliminin ve tarihçinin bilgi elde etme etkinliğini sorgulayan, tarih biliminin dayandığı ilke ve yöntemleri eleştiren ve giderek «tarihsel bilgi» nin nitelik, hatta olabilirliğini çözümleyen bir tarihsel bilgi eleştirisidir.

Tarih Felsefesi; tarih, ilim, sanat ve felsefe gibi tamamen farklı disiplinlerin terkibi mahiyetinde bir düşünce tarzıdır. Bu disiplinlerin bakış açıları çok farklıdır:
  1. Tarih, maziye bakış (retrospectare)
  2. İlim, istikbale bakış (prospectare)
  3. Sanat, içe bakış (introspectare)
  4. Felsefe, tefekkür ve araştırmaya bakış (inspectare)
  5. Tarih Felsefesi ise, umumi ve kapsayıcı görüşe, terkibî tefekküre (conspectare) ait bakış açısıdır. Yani, bütün bakış açılarının bir sentezidir.
Bu tasnife göre, tarih hâfızaya, ilim zekâya, sanat derûnî ilhama, felsefe tefekküre, tarih felsefesi ise bunları top yekûn ihtiva eden terkibî düşünceye muadildir.

Öbür yandan günümüzde tarih biliminin felsefesinin giderek genişleyen bir düzlemde çalıştığı ve bu düzlemden kalkarak birinci anlamıyla tarih felsefesine yoğun eleştiriler yönelttiği görülmekle birlikte; yine günümüzde birinci anlamıyla tarih felsefesinin eskiyi aratmayacak bir yoğunlukta sürdüre geldiği saptanabilir. Bilim felsefesi açısından septik bir bakış altında eleştiri konusu olan bu türden tarih felsefesinin yine de yoğun biçimde sergilenmeye devam etmesinin nedeni ise, bize göre, geçmişin ve bu arada bağlı olarak, geleceğin, insan için, Kant'ın dediği gibi, sormaktan ve yanıt aramaktan vazgeçmeyeceği birer konu olmalarıdır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.