Rasyonalizm

Rasyonalizm (Akılsalcılık)

Bilginin akla ve düşünceye dayandığını, akılda gerçekliğin bilgisini veren, önsel bilgiler bulunduğunu savunan akımdır. Yani insan aklı doğuştan bilgilere sahiptir. İşte doğru bilgi de bu doğuştan getirilen bilgidir. Bunların doğrulukları duyusal algıda değil, düşüncede, akılda temellendirilmektedir.

Rasyonalist filozoflar, bilginin mükemmel örneği olarak matematiği görürler. Matematiğin bilgileri hem geçmiş, hem gelecek için geçerli olan bilgilerdir. Matematiksel bilgi, herkes için doğru olan bilgidir. Bu nedenle onlar kişiden kişiye değişmeyen kesin doğrulardır. Rasyonalist filozoflar arasında Sokrates, Platon, Aristoteles, Farabi, Descartes ve Hegel sayılabilir.

(1) Sokrates (M.Ö 469-399)

Sokrates, insanın ahlaklı olabilmesini sağlayacak bilginin, ahlaki doğruların ve erdemlerin bilgisi olduğunu söyler. Ona göre, bu erdemlerin bilgisi deney ya da tecrübe yoluyla sonradan kazanılmaz. Bu bilgi doğuştandır. İnsan aklı doğuştan bu bilgilere sahiptir. Ancak bu bilginin hatırlanması ve bilinç düzeyine çıkarılması gerekir.
Sokrates, bu bilginin açığa çıkartılması için doğurtma (maieutike=mayotik) ve tartışma yöntemini önerir. Bu yöntemin temelinde, disiplinli, sıkı bir düşünme ile doğrunun bulunabileceğine inanma vardır. Akılda, doğuştan gelen bilgiler var; bunlar herkes için ortak olan doğrulardır. Bunlar, sorup soruşturma ile tartışma ile açığa çıkarılabilir, bilinir bir hale getirilebilirler.

Tartışma boyunca Sokrates, yeni bir bilgi vermez, yalnızca soru sorar. Bununla da insanların ruhlarında bulunan, fakat onların kendilerinin tam olarak bilincinde olmadıkları doğruları gün ışığına çıkarmayı amaçlar.

(2) Platon (M.Ö 427-347)

Asıl adı Aristokles'tir. Sokrates'in öğrencisidir. Bilgi öğretisi varlık felsefesi temeline dayanır. Platon iki varlık alanı belirler: İdealar evreni ve Gölgeler (görünüşler) evreni.
İdealar evreni, sürekli varolan, hiçbir zaman oluş halinde olmayan, cisimsel olmayan, uzayın ya da cisimler dünyasının hiçbir yerinde bulunmayan, gerçekten varolan, asıl varlık alanıdır. Gölgeler evreni ise, hep oluş halinde olan, duyularla algılanan cisimler halinde, cisimler dünyasıdır.

Platon'a göre sürekli değişen, oluş halindeki evren bilinemez. Çünkü değişen bir şeyi bilmek mümkün olmaz. Bu yüzden gerçek bilgi ideaların bilgisidir. İdealar evreni, akıl bilgisinin konusudur. Dolayısıyla duyularla değil, akılla, düşünmeyle kavranırlar. İdeaların bilgisi apriori, yani deneyden bağımsızdır.

Platon'a göre ruh ölümsüzdür. Birçok defalar yeryüzüne gelmiştir. Bu arada yeryüzünde ve öbür dünyada bulunan her şeyi görmüştür. Yeryüzünde her şey de birbirine bağlı olduğu için, ruh bunlardan birini görünce sürekli bir araştırma ile ötekilerini de bulabilir ve hatırlayabilir. Ruhta doğru tasavvurlar, önce bilinçsiz bir halde bulunurlar; bunlar ilkin, bir rüya gibi kımıldanırlar, uygun sorular ve araştırmalarla sonunda aydınlık bir bilgi haline gelirler. Buna göre: Öğrenmek, eskiden bilinmiş bir şeyi yeniden hatırlamaktan başka bir şey değildir.

(3) Aristoteles (M.Ö 384-322)

Aristo, doğru bilginin değişmez olanın bilgisi olduğunu savunur. Gerçek anlamda bilimsel bilginin, varlıkların nedenlerine ilişkin ispatlanmış bir bilgi olduğunu söyler.
Aristo'ya göre, varolan bir şeyle ilgili olarak gerçek bilgiye sahip olabilmek için, onun varlığa gelişini sağlayan dört nedenin bilinmesi gerekir. 

Bu dört neden :
(a) Maddi neden : Varlığı meydana getiren maddenin ne olduğunun bilinmesidir.
(b) Formel neden : Varlığın şeklinin nasıl olduğunun bilinmesidir.
(c) Fail neden : Varlığı, varlığa getirenin kim olduğunun bilinmesidir.
(d) Ereksel neden : Varlığın hangi amaç için meydana geldiğinin bilinmesidir.

Aristo, bununla varlıkla ilgili olarak tekil olanın bilinmesini amaçlar : Şu insan, şu ağaç, gibi tek tek varlıklar.

(4) Farabi (870-950)

Farabi, akılda bir sezgi gücü bulunduğunu, insan zihninde doğuştan getirilen düşünceler olduğunu kabul eder. Ayrıca Farabi gerçek bilimsel bilginin zorunlu akıl yürütmeyle elde edilebileceğini savunur.

Farabi, bilgi elde etmenin üç yolu olduğunu söyler. Bunlar: Duyu, akıl ve nazar. Duyu yoluyla dış dünyayı algılarız. Akıl ile kendi iç dünyamızda olup biteni, kendi zihin hallerimizi gözlemleriz. Nazar ise, insanın doğuştan sahip olduğu fikirlerdir.
Farabi'ye göre, insanın zihninde ayrıca sezgi adı verilen bir güç vardır. Sezgi, apaçık ve kesin bilgiye ulaşma aracıdır.

(5) Descartes (1596-1650)

Descartes, bilginin kaynağında, yalnızca aklın olduğunu ve insan zihninde doğuştan düşünceler bulunduğunu savunur. Matematiği yetkin bir bilgi örneği olarak görür.
Descartes, ilkin felsefede çıkış noktası olacak, matematikteki gibi doğruluğu apaçık bilgiye nasıl ulaşılabileceğini sorar. Gerçek, içinde açık seçik olarak bilinmiş bir nesne bulabilir miyiz? Gerçeklikteki objeler, matematikteki sayılar serisi gibi düşüncenin yaratmaları değildirler. Bunlar duyular aracılığıyla bilinebilir, dolayısıyla bize bulanık ve karışık bir biçimde verilmişlerdir. Bu yüzden Descartes, sağlam bir nokta, güvenilir bir çıkış noktasını bulmak için işe başlar. Bu güvenilir çıkış noktası da şüphe yöntemidir. Ancak buradaki şüphe septiklerde olduğu gibi, doğru bilgiye ulaşılabileceğinden ilke olarak şüphe etmek değildir. Descartes'ın şüphesi bir yöntem şüphesidir, doğru bilgiye ulaşmada kullanılan bir araçtır, bir yoldur.

Descartes, bu şüphe yöntemini şöyle kullanır: Biz nesneleri duyularımızla biliriz. Ama duyularımız bizi ara sıra aldatırlar, ara sıra aldatınca da neden her zaman aldattıkları düşünülmesin. Bu yüzden duyu verilerinden şüphe edilmelidir.Ancak şüphe etmekle, şüphe etmekte olduğumdan ve şüphe eden ben'in varolduğunu bilirim. İşte bundan şüphe edemem. Bu, apaçık bir olgudur. Şüphe etme, bir çeşit düşünmedir ve ben düşünmenin varlığını apaçık olarak yaşayıp bilmekteyimdir. Buradan "Düşünüyorum öyleyse varım." yargısına ulaşır.

Descartes'ın düşünme derken anladığı da bilinçtir. Bu bilincimizi bilmemizdir, bilincimizin en sağlam bir varlık olduğu üzerine bizde bir bilinç bilgisi olmasıdır. Varlık ile ilgili bütün güvenilir bilgilerimiz, bilincin kendi üzerine eğilmesinden doğmuştur. İşte Descartes'ın rasyonalizmi budur.

(6) Hegel (1770-1831)

Rasyonalizm, Hegel ile doruk noktasına ulaşmıştır. Çünkü Ona göre insan, varlık hakkında duyuları hiç kullanmaksızın, yalnızca akıl yoluyla gerçek ve kesin bilgiye ulaşabilir. Buna göre Hegel, "Akla uygun olan gerçek, gerçek olan da akla uygundur." sözüyle varlıkla düşünce arasındaki bağıntıyı açıklamıştır.

Bu yüzden Hegel'e göre temel bilim Mantıktır. Mantık bilimi ise, aklın yalnızca kendisinden türettiği kavramların ortaya konması, açıklanması ve geliştirilmesinden oluşur. Bütün, evren de mantığın kavramları yani genel belirlenimleri ve çerçevesi içinde oluşmuştur.
Ancak Hegel, aklın ve varlığın yasaları konusunda, geleneksel mantık ilkelerini reddederek yeni birtakım yasalar bulmuştur. Bu yasalara diyalektik yasalar adını verir. Ona göre her tür yaşamın ve hareketin temelinde değişme ve çelişme vardır, her şey karşıtı aracılığıyla gelişir. Hegel, bunu tez-antitez-sentez üçlü bileşeni ile açıklar. Varlık kendini tez-antitez-sentez yoluyla açar. Bu açılımın sonunda varlık, Geist (Mutlak Ruh) adını verdiği sonsuz varlığa ulaşır. Böylece Hegel'de ide (mutlak ruh) gelişim aşamasını tamamlamış ve varlık dünyasını düşünsel olarak kavramış olur.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.