Can Dündar E-Book
Önce ürkerek bastı pedallara... Kırmızı bisikletin dengesi bozuldu. Fark ettirmeden seleden tutup düzelttim.
Acemi sürücüyü iltifatlar ve ıslıklarla yüreklendirdim.
Şimdi bazen arkasından tuttuğumu bilmeden bisikleti kendisinin sürdüğünü sanıyor, bazen ise tuttuğumu sanıp gerçekten kendisi sürüyordu.
Zamanla bisikleti kimin yönettiğini ayırt edemez oldu.
Oysa ben farkındaydım:
Kırmızı bisiklet uçmaya hazırlanıyordu.
Kırmızı Bisiklet`te Can Dündar "baba olma" serüvenini, kendi yaşadıkları üzerinden okurlarla paylaşıyor. Kendi babasıyla ilişkisini, "babba" kelimesini ilk duyduğunda yaşadığı coşkuyu, başlardaki uykusuz gecelerde hissettiklerini ve onu takip eden, "Hangi masalı okumalı, hangi oyuncağı almalı?" gibi endişeleri, bütün içtenliğiyle dile getiriyor.
Ve kırmızı bisikletin iki tekerlek üzerinde seyretmesiyle uyanan, "Hangi okula göndermeli, tarihi nasıl anlatmalı, doğumu nasıl öğretmeli, beladan nasıl esirgemeli?" gibi kaygılarla, giderek bir yol arkadaşına dönüşen oğluyla ilişkisini anlatıyor.
Can Dündar, Kırmızı Bisiklet`in 20. baskısını hazırlarken kitabı elden geçirerek yeniledi. Kendi yaşadıklarının yanı sıra başkalarının deneyimlerine; günümüz çocuklarının, gençlerinin ve anne babalarının sorunlarına da yer veren yazar, kitabın yeni halini, yakın zamanda kaybettiği babasına vedasını anlattığı yazılarla sonlandırdı.
"Saat 9.05. Vefat etmişlerdir."
Sarı Zeybek ilk yayımlandığında ilkokul çağında olanların, şimdi ilkokul çağında çocukları var. Arada yanıma gelip, "Belgeselinizi okulda gözyaşlarıyla izlemiştim, şimdi çocuğuma izletiyorum," diyorlar.
Sarı Zeybek yayımlandıktan 20 yıl sonra, şimdi ikinci kuşakla buluşuyor.
Bir belgeselci için daha büyük mutluluk olabilir mi?
Belgeselden bir yaş küçük olan kitap, ondan biraz daha geniştir. Ek bilgilerle takviye edilmiş, belgesele sığmayan tanıklıklara yer vermiştir.
Benim hayatımda çok önemli yeri olan ilk kitabımın yeni baskısını şimdi Can Yayınları, yeni fotoğraflar eşliğinde sunuyor sizlere...
Kitap, geçen 20 yıl içinde Çinceden Makedoncaya kadar değişik dünya dillerine çevrildi.
Türkiye`de de onu, yazıldığından hayli farklı bir konjonktürde yeni(den) okuyacak olanlarda, bambaşka duygular uyandıracağını ve Atatürk`ü yüreklere daha da yaklaştıracağını umuyorum.
Atatürk`ü ölüme götürecek hastalığının geçmişi, tedavi süreci, Gazi`nin ayakta kalmak için umutsuz ama yiğitçe verdiği mücadele ve o henüz gözlerini kapatmadan başlayan iktidar kavgası...
Sarı Zeybek, Atatürk`ün son 300 gününü, tanıklıklar ve en yakınındakilerin anıları ışığında anlatarak, Büyük Önder`in ardındaki insanın belki de en gerçekçi, en insani, en dokunaklı portresini çiziyor.
Cumhuriyet tarihinin en önemli dönemeçlerinden biri olarak tarihe geçen 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin tüm ayrıntılarıyla ele alındığı "Demirkırat" belgeseli DVD oldu. Mehmet Ali Birand, Can Dündar ve Prof. Dr. Bülent Çaplı tarafından iki yıllık bir çalışma sonucu hazırlanan "Demirkırat" belgeseli, toplam 10 bölümden oluşan, 8 saat 43 dakikalık bir sözlü tarih çalışması. 1990-1991`de TRT`de gösterilen tarihi belgesel üzerine tartışma programları düzenlenmiş, kitaplar yazılmıştı.
Bu kitapta, Türkiye`de demokrasiye geçişin ilk adımlarının atıldığı 1930`lardan 1960`taki ilk askeri müdaheleye kadar olan dönemin öyküsünü bulacaksınız. Türkiye`nin bu en tartışmalı döneminde yaşanan siyasi kavgaları, Demokrat Parti`nin doğuş, yükseliş ve çöküşünü, 27 Mayıs girişiminin gelişme sürecini ve iç pazarlıklarını, ilk defa bu süreçte rol almış kişilerin ve tanıkların anlatımlarıyla okuyacaksınız.
Belgeselde yer alan konular
Cumhuriyetin demokrasi denemeleri; "Serbest Fırka`nın kurulması ve kapatılması."
Atatürk`ün Adnan Menderes`i keşfi ve ardından gelen CHP milletvekilliği.
Demokrat Parti`nin (DP) kuruluşu.
Şaibeli 1946 seçimleri.
DP`nin 1950 seçimlerinde elde ettiği ezici çoğunluk ve iktidara gelişi.
Marshall yardımı.
Türkçe ezan tartışmaları.
Sonun başlangıcı.
Alparslan Türkeş`in sesinden darbe bildirisi.
Cemal Gürsel`in darbenin başına getirilme öyküsü.
Yassıada duruşmaları ve bilinmeyen sona yolculuk.
İdama giden süreçte yaşananlar.
Kayıpsınızdır.
Açık denizlerin sisli karanlığında pusulasız;
bir ışığa, bir sese
yalnız... umarsız...
Kalabalığın ortasında bir başınasınızdır. Sonra birden, bir gong sesi yırtar karanlığı...
Uzak bir fenerin ışığı aydınlanır önünüz sıra...
Gözbebeklerinizi o ışığa kitler,
gözkapaklarınızı kırpmadan ışığın çağrısına
koşarsınız.
Sisler dağılmaya başlar yavaş yavaş...
Neşeli pervane böcekleri gibi ışığına yöneldiğiniz büyülü fener, rengârenk vaatlerle sizi kendine çeker.
0 an ne yalnızlığınız kalır ne kayıplığınız... Artık düşler dünyasının geniş ailesine mensupsunuzdur. Sonra birden fenerin ışığı söner. Gerisi yeniden karanlık... Yalnızlık...
Yıllar geçip de Irak saldırısının ateşi küllendiğinde siyasetçiler, askerler, diplomatlar, borsacılar, silah tüccarları, işadamları, sanatçılar, gazeteciler çocuklarından aynı soruyu duymaya başlayacaklar:
"Savaşta ne yaptın?"
Kiminin hafızasında emziğiyle ölmüş bir Iraklı bebeğin fotoğrafı olacak, kiminin hafızasında kızlarının başucunda ağıt yakan analar; başlarına geçirilmiş poşetlerle oğullarına sarılan esirler; bir petrol kavgasında yok yere canına kıyılmış siviller, harap edilmiş şehirler...
"Seyirci kaldık" diyecek siyasetçiler...
"Silah sattık" diyecek tüccarlar...
"Kar ettik" diyecek borsacılar...
Benim cevabım ise bu kitapta...