Analitik Felsefe

                                              ANALİTİK (ÇÖZÜMLEYİCİ) FELSEFE

       
20. yüzyılda, özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasında pozitivizmden kaynaklanan ve 
neopozitivizm (yeni olguculuk) diye anılan bir felsefe akımı oluştu. Bu akımın başlıca temsilcileri Avusturyalı Ernst Mach (1838-1916), Moritz Schlick (1882-1936), Alman Rudolph Carnap (1891-1970), Hans Reichenbach (1891-1953) veLudvvig Wittgenstein'dır. (889-1951 )Pozitivistler gibi neopozitivist filozoflar da metafizik problemlerin çözümü olmadığı görüşündedirler. Bu nedenle bilimsel olanla metafizik olanı birbirinden ayırmaya özen gösterirler. Felsefeyi düşünsel bir etkinlik olmaktan çok bir dil analizi (çözümlemesi) olarak algılarlar. Bilimlerin dilini çözümlemeye ve onların kavram yapısını araştırmaya öncelik verirler. İfade aracı olarak da "sembolik mantık"ı kullanırlar.
Analitik (çözümleyici) felsefe, pozitivizmin çağdaş görünüm kazanmış biçimlerinden biridir. 1930'larda ortaya çıkmış, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve İskandinav ülkelerinde egemen bir akım haline gelmiştir. Bu felsefe anlayışına göre bilime dayanan bilgi doğru bilgidir. Bir bilginin doğru olup olmadığını anlamak için de bilginin analizi gerekir. Bu amaçla bilimin kullandığı önermelerin kuruluşu ve yapısı incelenir. Buna dil analizi denir. Sağlıklı bir analiz mümkün olan en doğru ve kesin bir dille yapılabileceğinden analitik felsefe dil inceleme­sine büyük önem vermiştir.
        Ludwig Wittgenstein akımın önde gelen temsilcilerindendİr. Ona göre dil, önermelerden oluşur ve anlamlı önermeler gerçekliğin resimleridir. Başka bir deyişle dil ile gerçek aynı yapıya sahiptir. Dilin analizi gerçekliğin analizi demektir. Dil ile ifade edilemeyen şeyler ise bilinemez. Wittgenstein daha sonraki yıllarda bu görüşünden vazgeçmiş; önceleri yadsıdığı etik, estetik, dinsel ve metafizik önermelerin de anlamlı olabileceğini ileri sürmüştür.
        Analitik felsefeye göre, felsefede ortaya çıkan sorunlar özellikle iki nedene dayanmaktadır. Bunlardan biri bu­lanık (açık seçik olmayan) mantıksal çıkarımlardır. Diğeri ise değişik anlamları olan sözcüklerdir. Bu iki nedenden kaynaklanan sorunlardan kurtulmanın da iki yolu vardır. Birincisi, bulanık mantıksal çıkarımlar yerine, açık seçik mantıksal çıkarımların oluşturulmasıdır. İkincisi de tek anlamlı sözcüklerden oluşan yapay bir dil dizgesinin (sis­teminin) kurulmasıdır.
Analitik felsefe dil analizi ve eleştirisi yoluyla felsefi problemleri doğrularken onları bir ayırıma tabi tutar. Anlamsız ya da anlamdan yoksun olanlara sözde problem der ve bu problemleri felsefenin dışında bırakır.Peki, bir önermenin anlamlı ya da anlamsız olmasında "ölçüt" nedir? Görüşün savunucularına göre "Anlam­lı önerme doğrulanabilir bir önermedir. Deneysel yollarla doğrulanamayan önerme ise anlamsızdır."

        Örneğin, "Dünya bir gezegendir." önermesi bilimsel olarak doğrulanabilir olduğu için anlamlıdır. "Tanrı evrenin yaratıcısıdır." önermesi ise deneysel olarak doğrulanabilir olmadığı için anlamsızdır.


        
Bu ölçüte uygun olarak me­tafiziğin konusuna giren tüm problemler, sözde problem diye nitelenir ve felsefenin dışına itilir. Bilimlerde çözü­lebilecek problemler de ilgili bilim dallarına gönderilir. Böylece felsefe araştırmaları mantık ve bilgi kuramı ile sı­nırlanmış olur. Başka bir deyişle felsefenin konusu gerçek ya da düşünsel nesneler olmaktan çıkar, bilimsel öner­melere ve kavramlara indirgenmiş olur.        Analitik felsefe; mantık, fenomenoloji, dil bilimi ve bilgi kuramını geniş çapta etkilemiştir. En çok eleştirilen yönlerinden biri, felsefeyi, dilin anlamını tartışan bir tür etkinliğe dönüştürmüş olmasıdır

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.