Adnan Özer

Adnan ÖZER
Batman Lisesi'ni bitirdikten (1974) sonra İstanbul'da çeşitli işlerde çalıştı. İstanbul üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda okudu. Gendaş Yayınları'nda çalıştı, E dergisinde genel yayın yönetmenliği (1999), Everest Yayınları'nda editörlük yaptı. Yeni Türkü dergisinde çıkan (1978) şiirleriyle adını duyuran Adnan özer, Sanat Emeği'nde şiirlerinin topluca yayımlanmasıyla (1979) dikkatleri üzerine çekti.
1980 İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Kültür Şenliği Şiir Yarışması'nda da birincilik ödülü aldı. Şiirleri, Trakya folklorundan, türkülerden, ağıtlardan esinler taşıyan yeni bir ses olarak değerlendirildi. Tekirdağ yöresinin halk söylenceleri, türkü ve tekerlemelerine modern şiir yöntemleriyle yaklaştı.
Son dönemlerdeki şiirindeki içerik ve sözlükçeyle, Doğu kültürüne, metafiziğe, İsmet Özel'dekini anımsatan benmerkezci bir başkaldırı yöntemine yöneldiğini görülüyor. Neruda, Paz ve Pesao'nun şiirlerini dilimize çevirdi.
Kendi şiiri üzerine şunları söyler: "Önceleri derin türküyü aradım. Bu 'âşık tarzı'nın üzerine, bir de doğa mistisizmini benimsedim. Sonra akademik dönem diyebileceğim bir dönem oldu. Had safhada bireysel bir şairim, ama bireyselliğim halka zaten fedadır. Halkın içinden gelen biri olarak yüksek şiir sanatına soyunmam yadırgandı. Ama ben bu yoldan dönemem. Uzun lafın kısası, şiir edebiyatının tehlikeye girdiği bir dönemde kendi kavmimin otantiğinden bir şeyler bırakırsam o yeter."

Adnan Özer'in Eserleri

ŞİİR
  • Ateşli Kaval (1981)
  • Çıngırağın Ölümü (1982)
  • Rüzgar Durdurma Takvimi (1985)
  • Zaman Haritası (1991)
  • Seçme Şiirler (1994)
ÖDÜLLERİ
  • İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Şiir Yarışması'nda birincilik
  • 1992 Cemal Süreya Şiir Ödülü Zaman Haritası ile.
KIRLARA VEDA
Gözyaşlarının gücü vardı eskiden;
ırmak yüklü adamlardık tuz katarlarının ardınca giden,
gölgemizde damlaların bıraktığı izlerden
açılırdı hayal tuzun suda bukağısı çözülürken.
Utanır arınırdık şehirde fazla kalmak suçundan;
akıl danışırdık yağmura: Nasıl döneriz
evlerimize doğu yollarından;
nasıl fener yapıp kemiklerimizden, tütsüleriz
gecenin mor arılarını çıkınca kovanından?
Çoraksa gece: Saçlarda yıldız, gözlerde yine yağmur,
sarı bir zaman dilimi gibi yanan fenerler
(mum yanar, yağ dolanır, mumyalar toprağı çamur),
kanda yaralar gibi gülün ağrıttığı dikenler...
ardımızda yoksul ve yerli bir söylenti,
böyle yürürdük ateşli ekinler gibi menzilsiz.
Yoktu buğdaya un olmaktan ötesi;
bulgur çeken kadınlardan doğduk ya biz,
güneşi taşta sırmalayan o kırıntı bilgeleri,
aya bakan sundurmalarda çatlak topuklu annelerimiz,
sıcak bağımız, güleç mısırımız, dindar soğan tilmizleri,
o topuklar, ah o topuklar ve kerpici terk edişimiz...
Kızıl toprak ve iri saman, yani Allah'ın harcı
gözyaşlarının gücüyle eskiden
serin eviçlerinde sarı bir mahremlik sunardı,
yağmur bir dua gibi geçerdi pencerelerden;
yetim insan topağın vicdanıyla doyardı...
Demem o ki,
gözyaşlarının gücü vardı eskiden.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.